18. Hukuk Dairesi 2015/5311 E. , 2016/2945 K.
"İçtihat Metni"
Davacılar ..... ile davalı ... aralarındaki ödenmeyen galle alacağının tahsili davasına dair ... 16. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 06.05.2014 günlü ve 2011/519-2014/165 sayılı hükmün bozulması hakkında Dairece verilen 25.11.2014 günlü ve 2014/13762-16922 sayılı ilama karşı davacılar vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Bu isteğin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK.nun 440. maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymadığından vaki düzeltme isteğinin REDDİNE, takdiren 264,00 TL para cezası ile aşağıda yazılı bakiye karar düzeltme red harcının düzeltme isteyenden alınarak hazineye gelir kaydettirilmesine, 23.02.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
60,80 TL K.D.R.H.
57,60 TL Peşin H.
3,20 TL Bakiye
KARŞI OY
1-Davacıların Yargıtay"ca onanıp kesinleşen mahkeme kararları ile davaya konu Kayserili Hacı Ahmet Paşa Vakfı"nın galleye müstehak vakıf evladı olduklarına karar verildiği ve bu karar uyarınca davacılara ... tarafından 1997 yılından beri her yıl için galle ödendiği, davacıların 2010 yılına ait galle fazlasını istedikleri gözetildiğinde 6111 sayılı Kanun ile 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nun 7. maddesine eklenen fıkralarda belirtilen "vakfın son beş yıl içindeki mal varlığı gelirleri ve giderleriyle sınırlı olmak" şartına bağlı olmadıkları, zira davada talep edilenin, kesinleşen mahkeme kararından önceki beş yıllık döneme değil 2010 yılına ait galle fazlası olduğundan 6111 sayılı Kanunun eldeki davada uygulama imkanının bulunmadığı;
./..
2015/5311-2016/2945 -2-
2-Davaya konu vakfın mal varlığı olmadığına ilişkin iddia da yerinde değildir. Çünkü; vakfın, davalı ... tarafından, gerek emaneten gerekse mazbutaya alındıktan sonra idaresi sırasında vakfa ait olup kamulaştırmadan, satıştan, taviz bedellerinden, kiradan ve temettüden elde edilen gelirlerin ... bütçesine dahil edildiği, vakfiyede öngörülen hayır şartlarına harcanmadığı ve galle fazlası olarak evlada ödenmediği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 28. maddesinin 1. fıkrasında, vakfın gelirleri ile yapılan iktisapların veya hükmen yahut bağış yolu ile temellük edilen mal ve hakların vakıf senedinde yazılı olanlara ilave edileceği; 2.fıkrasında ise, vakıflara ait malların kamulaştırılması halinde kamulaştırma bedelinin o malın yerine kaim olacağı hükme bağlandığı; ayrıca zabtedilen dava konusu vakıf, ..."nün idari vesayeti altında olup bu idare tarafından vakfa ait malların satışı, kiralanması veya kamulaştırılması gibi sebeplerden dolayı elde edilen gelirler nemalandırılarak ..."nün bütçesine değil yukarıda sözü edilen Tüzüğün 28. maddesi uyarınca zabtedilen vakfın bütçesine ilave edilmesi gerektiği; aksi düşüncenin vakıf mallarının denetimsiz bir şekilde elden çıkarılmasına ve galle fazlasına müstehak vakıf evladı haklarının kaybına sebep olacağı, bunun da hakkaniyetin ve adalet duygusunun zedelenmesi sonucunu doğuracağı gözönünde tutulduğunda; daha önceki yıllara ait olup Yargıtay"ca onanarak kesinleşen mahkeme kararlarındaki ödemelerin dayanağını teşkil eden bilirkişi raporları doğrultusunda davaya konu olan 2010 yılına uyarlama yapan ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda tespit edilen bedelin ödenmesine ilişkin mahkeme kararının doğru olduğu;
3-Sayın çoğunluğun bozma kararı kendi içinde tutarlı değildir. Zira, 25.02.2011 tarihinde Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanunla 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nun 7. maddesine eklenen iki fıkranın yukarıda da belirtildiği gibi eldeki davada uygulama imkanı bulunmamaktadır. Kaldı ki, sözü edilen Kanunun yürürlüğünden sonra aynı vakıfla ilgili olarak 2003-2008 ve 2009 yıllarına ait galle alacağı için aynı vakıf evladı tarafından açılan davada, galle fazlası ödenmesine ilişkin kararın temyizi üzerine Dairece verilen 08.11.2012 tarih 2012/7012-12121 ve 2012/8203-12122 sayılı bozma ilamlarında, iki ayrı evlat grubu tarafından açılan davalarda sadece aynı yıllar için hükmedilen galle fazlasının idarece yapılacak mükerrer ödemenin ve evlat arasında adaletsizliğin önlenmesi gerekçe yapılarak bozulmuş ve 6111 sayılı Kanun"un 208.maddesine hiç değinilmemiş, böylece bozma ilamları ile galle fazlasının ödenmemesi değil, ödemenin nasıl yapılacağı yani evlat arasında adaletsizliğe ve mükerrer ödemeye meydan verilmemesine işaret edilerek gerekçe sınırlandırıldığından, bundan sonra bozma ilamları doğrultusunda işlem yapan ve evlat arasında mükerrer ödemeyi ve adaletsizliği önleyen mahkemenin davanın kabulüne ilişkin kararının yerinde bulunduğu;
./..
2015/5311-2016/2945 -3-
4-Davacıların kesinleşmiş mahkeme kararları ile 1997 yılından beri düzenli ve devamlı olarak galle fazlasını aldıkları ve 2010 yılı için de aynı talepte bulundukları vakıf; kendi üstsoyları tarafından kurulan ancak mazbut vakıf haline dönüştüğünden Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilip temsil edilen bir özel hukuk tüzel kişisidir. Davacıların özel hukuk kurumu olan vakıftan intikal eden bu gelir kendileri açısından artık sürekli hale gelmiştir. Onlar için bir hak “meşru bir beklenti olup, ayni bir menfaate dayalı hukuki işlemden kaynaklanmaktadır. Bu hak davacılar yönüyle iç hukukumuzda bir intifa hakkıdır.
Ancak, Anayasamızın 90/5 maddesi gereğince tüm yargı mercilerini ve kanun uygulayıcılarını bağlayan temel hak ve özgürlüklerle ilgili bulunan bir Uluslarası Sözleşme olan AİHS 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinde; her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunduğu, bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, yukarıdaki hükümlerin devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergiler ile başka harçların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Burada "mal ve mülk" kavramının iç hukuktaki resmi tanımdan bağımsız olarak özerk bir anlama sahip olduğunu belirtmek zorunluluğu vardır. Bu kavram AİHM kararlarında çok geniş yorumlanmaktadır. Sadece mülkiyet hakkını içine almamakta, ayrıca hisseler, patentler, tahkim kararları, emeklilik maaşı hakkı, kira hakları gibi bütün maddi hakları kapsamakta hatta bu haklar bir mesleği icra etmekten de kaynaklanabilmektedir. Bu geniş yorumlama 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin Fransızca olan versiyonunda yer alan “biens” kelimesinin kullanılması ile zorunlu bir hale gelmiştir. Fransız hukuk terminolojisinde “biens” kavramı bütün miras yoluyla geçen hakları (örneğin maddi haklar) ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Zira gayrimenkul ve menkul mal sahipliğinden başka mesela hisse, telif hakları, kesinleşmiş tahkim kararları ve bir sözleşmeden doğan kiralama hakkına sahip olmak da 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında “mal ve mülk”tür.
Bununla birlikte, “mal ve mülk” kavramının “mevcut mal ve mülk” ile sınırlı olduğu anlamına da gelmemektedir. Başvurucunun en azından gerçekleştirilebilecek “meşru bir beklenti” içerisinde olduğu yönündeki iddiaları dahil olmak üzere (ki bu beklentilerin sadece umuttan ziyade daha somut bir nitelikte olması gerekmektedir) diğer mal ve mülk de “mülkiyet niteliğindedir.”(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokollerinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz Kitap, Aida Grgić, Zvonimir Mataga, Matija Longar ve Ana Vilfan sayfa-8 vd) Davacıların özel hukukdan kaynaklanan bu hakkını yasa koyucu, 6111 sayılı Kanun ile 5737 Vakıflar Kanununu 7. maddesine eklenen fıkralarda belirtilen “Vakfın son 5 yıl içindeki mal varlığı gelirleri ve giderleri ile sınırlı olmak” şartıyla kısıtlandığı sayın çoğunluk tarafından kabul edilmekte ise de, davacıların yukarıda açıklanan ve meşru bir beklenti haline gelen bu hakları AİHM nin uygulamaları ile bir mülkiyet hakkı olup AİHS ile korunmaktadır. Kesinleşmiş ve yıllardır uygulanagelen mahkeme kararları ile kazanılmış bu hakkın sonradan çıkarılan bir yasa ile de bu şekilde sınırlandırılması düşünülemez.
./..
2015/5311-2016/2945 -4-
Kaldı ki Anayasanın 90/5 maddesi ”Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı” hükmünü amir olup yargı mercileri bunu dikkate almak zorundadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 2013/2187 sayılı Bireysel Başvuru sonucu verilen 19.12.2013 tarihli Sevim AKAT EŞKİ kararında "Bu durumda, uyuşmazlığı karara bağlayan derece mahkemelerinin, AİHS ve diğer uluslararası insan hakları andlaşmaları ile çatışan 4721 sayılı Kanun"un 187. maddesini kararlarına esas almayarak, başvuru konusu uyuşmazlık açısından Anayasa"nın 90. maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate alması gerektiği sonucuna varılmaktadır." yönündeki açıklaması ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/2-889-2015/2011 sayılı kararında "Bu durumda başta yargı mercileri olmak üzere, birbiriyle çatışan temel hak ve özürlüklere ilişkin bir uluslararası antlaşma hükmü ile bir kanun hükmünü önlerindeki olaya uygulamak durumunda olan uygulayıcıların, kanunu gözardı ederek uluslararası antlaşmayı uygulama yükümlülükleri vardır." şeklindeki tesbitleriyle de bu zorunluluk özellikle vurgulandığından, somut olaya da davacıların kazanılmış haklarını bertaraf eden ilgili yasa maddesinin uygulama imkanının bulunmadığı,
Dikkate alındığında,
Dosyadaki bilgi ve belgeler ile kararın dayandığı deliller ve kanuni gerektirici sebeplere göre, davacıların karar düzeltme talepleri kabul edilip bozma kararının kaldırılarak hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiğinden, sayın çoğunluğun karar düzeltme talebinin reddi yönündeki görüşüne katılmıyoruz.