13. Hukuk Dairesi 2015/41437 E. , 2018/4142 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 2008 yılında davalı hastanede safra kesesi ameliyatı olduğunu, ameliyat sonrası durumunun ağırlaştığını ve sorun olduğu ortaya çıkınca tekrardan ameliyata alındığını, bu 2. ameliyat sonrasında da bir türlü sağlığına kavuşamadığını ve bir başka hastanede muayene edildikten sonra ameliyat sırasında karaciğere giden kanalların kesilmiş olduğunun tespit edildiğini, davalı doktorun ve hastanenin kusurlu olduğunu iddia ederek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 2.000,00 TL maddi, 70.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, davacı, davalı tarafından gerçekleştirilen safra kesesi ameliyatı sırasında karaciğere giden kanalların kesildiğini, tekrar ameliyat edildiğini ancak sağlığına kavuşamadığını, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminini istemiş, davalılar kusur ya da ihmalleri olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle, sağlık memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin göz önünde tutulması, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Adli Tıp 3.İhtisas Kurulu ve Genel Kurulundan alınan bilirkişi raporlarında meydana gelen bu klinik olgunun ilk operasyondan sonra görülebilecek komplikasyonlardan olduğu ve yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu kanaati bildirilmiş ise de raporların bu haliyle davacının itirazlarını karşılamaktan uzak ve yetersiz olduğu, olayın davalı doktorun kusur ya da ihmali ile meydana gelip gelmediği, olay sonrası uygulanan tedavilerin yeterli ve yerinde yapılıp yapılmadığı hususunda Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip yeni bir bilirkişi kurulundan, yargıtay, mahkeme ve taraf denetimine elverişli bir rapor alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.