13. Hukuk Dairesi 2017/3767 E. , 2020/2662 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki maddi - manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, ...’in hamileliliğinin 2. ayında davalı hastaneye giderek hamilelik dönemi kontorellerini yaptırdığını, 13/09/2011 tarihinden 2012 Ocak ayı ortalarına kadar davalı hastane doktorlarından ... ...’nun tıbbi yardımın devam ettiğini, hamileliliğin 6. ayında şeker yüklemesi yapıldığını, olağan kontrollerde bir sorun olmadığı söylenmesine rağmen teste müteakiben normalin dışında şişlik oluştuğunu ve kilo alımı olduğunun ortaya çıktığını, bu aşamadan itibaren bebeğin gelişiminin yavaşlamaya ve normal seviyesinden gerilemeye başladığını, 24. haftada meydana gelen olağan dışı değişiklikler üzerine davalı doktorun herhangi bir test ve tetkik yaptırmaksızın sadece protein takviyesi ile beslenmesi gerektiğini belirttiğini, taleplerine rağmen kan ve idrar tahlileri yaptırılmayıp sebebinin araştırılmadığını, ayrıca tansiyon kontrolünün yapılmadığını, davalı doktorun yönlendirmesine takiben doğumun Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde gerçekleştiğini, doğum öncesinde anne idrarındaki protein fazlalığının hamilelik zehirlenmesine yol açması nedeniyle anne ve bebeğin yaşamı tehlikeye girdiğinden acil olarak doğuma alındığını, bebeğin prematüre doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik ... için 1.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi, ... için 10.000,00 TL manevi tazminatın 29/01/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı hastane ve davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davranması iddiası nedeniyle istenilen maddi - manevi tazminata ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)(TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı ... kuruluşları için de geçerlidir. Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan alınan raporun sonuç kısmında, dava konusu olayda davalı hekimin uygulamalarının tıp bilimince genel kabul görmüş ilke ve kurallara uygun olduğu, ayrıca kişinin doğum esnasında yaşadığı ... problemleri ve bebekteki gelişim geriliği ile davalı hekimin eylemleri arasında tıbben nedensellik bağının bulunmadığı, ilgili ... çalışanlarına atfı kabil kusur bulunmadığı şeklinde görüş bildirilmiştir. Davacılar bilirkişi raporuna itiraz ederek yeniden rapor alınmasını istemişledir. Mahkemece, davacıların rapora itirazları karşılanmadan hüküm tesis edilmiştir. O halde, Mahkemece; üniversitelerin ana bilim davalından, davacıların itirazlarını karşılayan, konusunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, davalıların teşhis ve tedavide gerekli özen ve dikkate gösterip göstermediği, hastanın takibinin tıp kurallarına uygun şekilde yapılıp yapılmadığı, yapılan işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığı hususlarını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.