11. Hukuk Dairesi 2018/1372 E. , 2019/6852 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 16/11/2017 tarih ve 2015/475-2017/967 sayılı kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesinin davalı vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 05/11/2019 günü hazır bulunan asıl ve birleşen davada davacı vekili Av. ... ile asıl ve birleşen davada davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının 1990 yılında kurulan müvekkili şirketin %29 hissesinin sahibi ve şirket yönetim kurulu üyesi olduğunu, 13/10/2010 tarihinde yanına yüklü miktarda çek ve paralar ile birlikte şirketten ayrıldığını, hiçbir şekilde şirketle ilişki kurmadığını, suç duyurusunda bulunduklarını ve davalı hakkında ceza davası açıldığını, yapılan inceleme sonrasında davalının 153.926,00 TL"lik şirket varlığını zimmetine geçirdiğinin tespit edildiğini, bunun 35.649,00 TL"sinin davacı müvekkilinin alacaklı bulunduğu Tekstur A.Ş."nin borcundan davacı tarafından düşülmesinden kaynaklandığını, şirkete ait aracı 12.000,00 TL satmasına karşılık satış parasını şirket kayıtlarına geçirmediğini, şirket yetkilisi olduğu dönemde, 9.513,00 TL, 9.064,00 TL, 10.000,00 TL bedelli çekleri kendi şahsına ciro ederek, kendi şahsi borçlarını ödemede kullandığını ve şirket aleyhine zarar oluşturduğunu, 2.200,00 TL bedelli çeki ise kendisine keşide edip ödemede bulunmasına rağmen kayıtlara intikal ettirmediğini,bu şekilde toplam 153.926,00 TL şirket zararı oluştuğunu ileri sürerek, şimdilik 10.000.00 TL"nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin şirketi tek başına temsil yetkisi bulunmadığını, 2007,2008,2009 tarihli genel kurullarında dava konusu işleride kapsayacak şekilde ibra edildiğini, ceza mahkemesinde görülen davanın bu dosya ile ilgilisinin bulunmadığını, tekne satışından dolayı davacının zarara uğramadığını, davacıyı tekne bakım parası ödemekten kurtardığını, araç bedelinin davacı şirketin muhasebesi tarafından tahsil edildiğini, çeklerin ise davacı ile dava dışı Global Tekstil A.Ş. arasındaki cari hesap ilişkisi nedeniyle bu şirkete verildiğini, müvekkilinin Global Tekstil A.Ş."nin ortağı olduğunu, bu şirketteki alacağına karşılık ciro yoluyla çekleri aldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili; ilk davayı 10.000 TL üzerinden açtıklarını, harç ikmal edilmesine rağmen ıslah yapılmadığından bakiye alacak için ek dava açtıklarını ifade ederek 130.726,00 TL"nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, zira açılan ilk davada harcın tamamlandığını savunmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, dava konusu olayda genel kurul tarafından dava açılması hususunda yetki verildiği, çeklerin davacı ile Global Tekstil A.Ş. arasındaki cari hesap ilişkisi kapsamında verildiği, davacının zararının söz konusu olmadığı, ancak dava dışı Tekstur Tekstil A.Ş."nin ibra edilmesi nedeniyle davalı tarafından davacı şirketin 35.649 TL zarara uğratıldığı, davalının yetkisini aştığı ve makul olmadığı, yönetim kurulu üyesi olan davalının özen ve sadakat yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmediği, yine şirkete ait tekneyi 45.000 TL bedelle satın alıp kısa bir süre sonra 121.500 TL"ye başkasına sattığı, bu şekilde davacı şirketin zararına neden olduğu gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile 112.149,00 TL"nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen davanın HMK 114/1-ı, 115 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, birleşen davanın derdestlik nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddi doğru olmamış ise de temyiz edenin sıfatına göre birleşen davada verilen kararın bozma sebebi yapılmayarak onanmasına, asıl davaya yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2- Asıl dava, davacı şirketin eski yönetim kurulu üyesi olan davalının şirkete verdiği iddia edilen zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece 12.09.2013 tarihli ilk kararında “Her ne kadar zarar miktarı 140.726,00 TL ise de, davacının fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalarak 10.000,00 TL talep ettiği, davadaki talebi dikkate alınarak harcın ikmali sağlanmış ise de davasını bu miktar mucibince ıslah etmediği bu hali ile taleple bağlı kalmak gerektiği anlaşıldığından, 10.000,00 TL"nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine fazlaya ilişkin istemin saklı tutulmasına” şeklinde hüküm kurulmuştur. Davalı vekilinin temyiz istemi üzerine, Dairemizce 13.01.2015 tarihli bozma ilamı (2) numaralı bendinde ifade edildiği üzere, davacının üç kalem istemi kabul edilip bir kalem zarar istemi reddedildiğine göre mahkemece reddedilen istem gözardı edilerek davanın kısmen kabulü yerine gizli talep aşımı suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulmasına karar verilmiştir. Bu süreçte davacı vekili 22.10.2013 tarihinde bakiye 130.726,00 TL"nin davalıdan tahsili için Bakırköy 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/359 esas sayılı dosyasında yeni bir dava açmıştır. Mahkemece Dairemiz bozma ilamına uyulmuş, yargılama devam ederken Bakırköy 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/359 esas sayılı dosya da işbu dava ile birleştirilmiştir. Ancak mahkemece, bozma ilamımızda ifade edilen gizli talep aşımı yapıldığı hususu yine gözardı edilerek bu kez davanın kısmen kabulü ile 112.149,00 TL"nin davalıdan tahsili yönünde hüküm kurulurken, birleşen davanın derdestlik nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Birleşen davada verilen karar usul ve yasaya uygun olmamakla birlikte, temyiz edenin sıfatına göre bozma sebebi yapılamamaktadır. Ancak asıl dava yönünden konu değerlendirildiğinde, davacının talebinin 10.000,00 TL olduğu, asıl davada davacı vekilinin müddeabihi ıslah ile arttırma yoluna gitmediği, bozma ilamımızda da açıkça davacının bir kalem zarar istemi reddedildiğinden gizli talep aşımı yapılarak davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı ifade edilmiş ve böylelikle davalı lehine usuli müktesep hak doğmuştur. Mahkemece, davalı lehine doğmuş olan usuli müktesep hak gözetilerek karar verilmesi gerekirken yazılı miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz edenin sıfatına göre birleşen davada verilen kararın ONANMASINA, asıl davaya yönelik davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine; (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada verilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, istek halinde aşağıda yazılı 1.871,60 TL harcın temyiz eden davalıya iadesine, 05/11/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1- Dava, eski şirket yöneticisine karşı açılan sorumluluk davasıdır.
2- Davacı vekili, davalının eylemi nedeniyle müvekkili şirketin toplamda 153.926 TL zararının olduğunu ileri sürmüş ve 10.000 TL istemiyle kısmi dava açmıştır.
3- Mahkemenin 2013/61-25 sayı ve 28.06.2013 tarihli kararıyla tek hakim tarafından görülerek karara bağlanmış, söz konusu karar Dairemizin 13.01.2015 tarih ve 2014/1855-2015/228 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Bozma ilamından sonra dava dosyası üç hakimli mahkeme heyeti tarafından görülerek karara bağlanmıştır.
4- 1982 Anayasası’nın 37.maddesi “tabii hakim” ilkesini düzenlemiştir. “Kanuni Hakim Güvencesi” başlıklı bu maddeye göre “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz”. Bu ilke hukukun genel ilkeleri arasında olup, yazılı kuralların da üzerindedir. Keza 6100 sayılı HMK’nın 1.maddesi uyarınca da, Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 3.fıkrası, 09/02/2011 kabul tarihli, 14/02/2011 tarih ve 27846 sayılı R.G.de yayımlanan 6110 sayılı Kanunun 13.maddesi ile değiştirilmiş ve bu tarihten itibaren konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işlere ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılacağı kuralı getirilmiştir. Diğer bir anlatımla ticaret mahkemelerinde görülmekte olan, değeri ancak üç yüz bin TL’nin üzerindeki davalara heyet olarak bakılması kuralı getirilmiştir.
5- Somut davada, dava değerinin üç yüz bin TL’nin altında olduğu, nitekim bozma öncesi de tek hakim tarafından karar verildiği halde, bozmadan sonra heyet halinde karar verilmesi 1982 Anayasasındaki tabii hakim ilkesine ve mahkemelerin görevinin kanun tarafından düzenleneceğine ilişkin HMK’nın 1.maddesine aykırı olarak tek hakimle verilecek bir uyuşmazlıkta, o uyuşmazlık hakkında karar verme yetkisi bulunmayan diğer iki hakimle birlikte heyet olarak karar verildiğinden, davanın bu sebeple usulden bozulmasına karar verilmesi gerekirken, işin esası yönünden bozma kararı verilmesini doğru bulmadığımdan Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.