11. Hukuk Dairesi 2017/865 E. , 2019/331 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ...7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 27/10/2016 tarih ve 2016/244-2016/660 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı ... ... A.Ş. ile katılma yolu ile davacılar vekili tarafından istenmiş olduğu anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 15.01.2019 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. ... ile davalılar vekili Av.... Anlı dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı .... vekili, müvekkilinin dava dışı ..."ye ait gemi motorunun ..."dan ..."ya taşınması işini üstlendiğini, müvekkilinin söz konusu yükü ..."dan ... Limanı’na gemi ile taşıttıktan sonra ...’den ...’ya taşınması işini de davalıların sorumluluğunda gerçekleştirdiğini, dava konusu yükün ...’den ...’ya kamyonla taşınması sırasında 18.11.2005 tarihinde meydana gelen kazada hasarlandığını, dava dışı ... ve sigortacısı şirketin yükteki hasardan dolayı taşıyıcı sıfatıyla müvekkili sorumlu tuttuğunu, müvekkilinin ödemek zorunda kalacağı tazminat borcundan dolayı doğrudan doğruya sorumlu olacağını, işbu davanın TTK’nın 787. maddesi uyarınca açılmış rücu davası olduğunu, alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi yapıldığını, davalıların takibe itiraz ettiklerini ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına, 400.000 EURO’nun davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 31.10.2008 tarihli dilekçesi ile taşıma sırasında hasar gören emtiaya ilişkin ödemenin işbu dava açıldıktan sonra, müvekkili M...num ... tarafından değil, M...num ...’nin sigortacıları …... ve ... tarafından yapıldığını, böylece sigortacıların müvekkili davacının haklarına halef olduğunu, buradaki halefiyetin TTK’nın 1301
maddesi uyarınca yasal halefiyet olduğunu, sigortacılar ...…... ve …... ‘nin yük ilgilisine toplam 230.000 EURO sigorta tazminatı ödediklerini, halefiyet olgusunun gerçekleştiğini, işbu davada davacı şirketin yerine geçmeye hak kazandıklarını belirterek, müvekkili sigortacılar ...…... ve …... ‘nin TTK’nın 1301 maddesi uyarınca kanuni halef sıfatıyla davada müvekkili davacı ...’nin yerine davacı olarak kabul edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri ayrı ayrı, üst taşıyıcı olan davacının dava açabilmesi için TTK’nun 787. maddesi uyarınca aleyhine açılan bir dava olması veya tazminat ödemesi gerektiğini, bu iki şart bulunmadığı için davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini savunmuşlar ve davacı vekilinin 31.10.2008 tarihli dilekçesindeki taleplere muvafakatları olmadığını bildirmişlerdir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, hasarın tek taraflı trafik kazasında ve hatalı yükleme sonunda meydana geldiği, bu nedenle alt taşıyıcı olan şirketin tüm hasardan sorumlu olduğu, bu hasarın içinde ve taşınan gemi motorunun tamir edilmesinin içeriğinde yer alan işçilik ve parça bedelinin ayrılamayacağı; taşınan malın eski haline getirilmesi için bu kalemlerinde mutlaka gerektiği, sigorta şirketlerinin ödemiş olduğu 230.000 Euronun gerçek zararın altında bir rakam olduğu, pazarlık suretiyle bu rakamın kabul ettirildiği nazara alınarak gerçek zararın 230.000 Euro"dan fazla olduğu kanaatine varıldığı, artık sigorta şirketlerinin iş bu davada aktif dava ehliyeti bulunduğu kabul edildiği, sigorta şirketlerinin ödeme tarihinden itibaren davaya katılmaları arasında zaman aşımının doğmadığı ancak sigorta şirketlerinin ödedikleri 230.000 Euro yönünden talepte bulunduğu, davanın 400.000 Euro yönünden açıldığı, davadan ayrılan davacı ... ... ... aleyhine vekalet ücreti taktir edilmiş fakat taktir edilen vekalet ücretinde bu davacı yönünden, dava anında aktif dava ehliyeti bulunmadığı için nispi vekalet ücreti taktir edilmek suretiyle hüküm tesis edildiği gerekçesiyle, davacı ... nin alacak davasının davalılardan ... ... A.Ş. yönünden kabulüne 230.000 EURO"nun davalı ... ... A.Ş. den tahsiline, eşit olarak ... ... "ye verilmesine, diğer davalı ...Ş. aleyhinde açılan davanın husumetten reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı ... ... A.Ş. ile katılma yolu ile davacılar vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, TTK"nın 787/2 maddesine dayalı rücuen alacak istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir. Ancak, 6100 sayılı HMK"nın 294/3 madde ve fıkrasında “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. “ aynı Yasa"nın 297/2 madde ve fıkrasında ise “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nun 382 ve devamı maddelerinde gerekse de yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nın 294 vd. maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK"nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut olayda mahkemece, kısa kararda ""... İlk davanın davacısının açmış bulunduğu 400.000 Euro bedelli dava yönünden işbu davada hüküm altına alınan miktarla arasında kalan bedel yönünden ilk davacı ... ....Şirketinin aleyhine vekalet ücreti ve yargılama gideri verilmesine..."", hükmün gerekçesinde de "".... davadan ayrılan davacı .... aleyhine vekalet ücreti takdir edilmiş fakat takdir edilen vekalet ücretinde bu davacı yönünden, dava anında aktif dava ehliyeti bulunmadığı için nisbi vekalet ücreti takdir edilmek suretiyle..."" ibarelerine yer verilmesine rağmen, hüküm kısmında ""...Davanın 400.000 Euro yönünden açılması nedeniyle makbu ... şirketinden de, aktif dava ehliyeti de nazara alınarak 1.800,00 TL maktu vekalet ücretinin tahsiline..."" şeklinde kısa karar ile gerekçeli karar ve gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratacak mahiyette karar verilmesi de doğru olmamış, bu nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, mümeyyiz davalı vekilinin sair, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, mümeyyiz davalı vekilinin sair, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir olunan 2.037,00 TL duruşma vekalet ücretinin, her bir yandan alınarak yek diğerine verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 15/01/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.