11. Hukuk Dairesi 2017/4612 E. , 2019/1947 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16/01/2017 tarih ve 2014/121 E. - 2017/35 K. sayılı kararın davalılar ..., ..., ..., ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince verilen 06/07/2017 tarih ve 2017/358-2017/355 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar ..., ..., ..., ... vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile Alfa Petrol ve Kimyevi Ürünleri Depoculuk Ticaret A.Ş. arasında imzalanan 5 adet genel kredi sözleşmesine, davalıların kefil olarak imza attıklarını, bu sözleşmelere istinaden adı geçen şirkete nakdi ve gayri nakdi krediler kullandırıldığını, gayri nakdi kredi kapsamında asıl borçlu şirket lehine muhtelif tarihlerde 9 adet olmak üzere toplam 4.573.977,40 TL tutarında meri ve kesin teminat mektubu verildiğini, asıl borçlunun borcunu ödememesi sebebiyle müvekkili tarafından Beyoğlu 40. Noterliğinin 04/02/2013 tarih 05083 yevmiye numaralı kat ihtarnamesi ile hesabın kat edildiğini, ihtarnameye rağmen asıl borçlu ve davalılar tarafından borcun ödenmemesi üzerine başlattıkları takibin itiraz üzerine durduğunu, akabinde, vaki itirazın kesin olarak kaldırılması için İcra Mahkemesi nezdinde açtıkları davanın reddine karar verildiğini ileri sürerek, terditli talepte bulunmuş, öncelikle, borçluların icra takibine yapmış oldukları itirazın iptalini ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatın davalılardan tahsilini, bu talebin kabul edilmemesi halinde ise, 5.631.544,34 TL’nın kat ihtarnamesinin tarihi olan 04/02/2013 tarihinden itibaren temerrüt faizi (yıllık % 40) ile birlikte davalılardan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, itirazın iptali davasının 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar vekili, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, takip hukukuna ilişkin tipik bir dava olan itirazın iptali davasının alacak davasıyla birlikte terditli olarak açılamayacağını, kefaletin kanunun aradığı şekil şartlarını taşımadığından geçersiz olduğunu, Genel Kredi Sözleşmesi hükümlerinin müvekkilleri aleyhine şartlar içeren hükümlerinin genel işlem şartı niteliğinde hükümler olması hasebiyle geçersiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve bilirkişi raporu doğrultusunda, davalılardan ... yargılama sırasında verdiği dilekçeyle davayı kabul ettiğini bildirdiğinden, bu davalı hakkındaki davanın vaki kabul beyanı nedeniyle kabulüne karar vermek gerektiği, kredi borçlusu olan şirket ile davacı banka arasında 5 adet Genel Kredi Sözleşmesi akdediliği, davalıların ise, bu sözleşmeyi kefil olarak imzaladıkları, kefaletlerin kanunun aradığı şekil şartlarını ihtiva etmekle geçerli olduklarını, davaya konu Genel Kredi Sözleşmelerine istinaden borçlu şirkete kullandırılan nakdi krediler sebebiyle davacı bankanın, davalılardan, 4/2/2013 kat tarihi itibariyle 1.000.000 TL asıl alacak, 20.081,09 TL faiz ve fer"ileri üzerinden toplam 1.020.081,09 TL alacaklı olduğu, gayri nakdi krediler sebebiyle talep edilebilecek toplam alacağın ise toplam 4.550.000 TL olduğu, davacı yanın takibe itirazı 05/4/2013 tarihinde öğrendiği, bu itibarla itirazın iptali davasının hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı ancak, davacı yanın davayı terditli olarak açtığı, itirazın iptali talebinin kabul edilmemesi halinde davaya alacak davası olarak devam edilmesini talep ettiği, bu nedenle davaya alacak davası olarak kabul edildiği gerekçesiyle, davanın ... yönünden kabulüne, diğer davalılar yönündün ise kısmen kabulü ile, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile, 5.631.544,34 TL’nın 04/02/2013 tarihinden itibaren işleyecek %15 temerrüt faizi ile birlikte ... "dan, diğer davalılar açısından ise, 5.575.592,36 TL’lik limitle sorumlu olmak üzere ( 1.020.081,09 TL asıl alacak, 5.511,27 TL akdi faiz, 4.550.000 TL tazmin olan teminat mektupları bedeli olmak üzere toplam 5.575.592,36 TL ) bu miktarın 3.575.592,36 TL"sinin takip tarihi olan 13/02/2013 geri kalan 2.000.000 TL’sine ise dava tarihi olan 11/04/2014 tarihinden itibaren işleyecek yıllık %40 temerrüt faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı, davalılar ..., ..., ... ve...vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında akdedilen 4 sözleşmenin mülga 818 sayılı Kanun döneminde, birisinin ise 6098 sayılı TBK döneminde akdedildiği, mülga Kanun döneminde akdedilen sözleşmelere 6098 sayılı TBK’nın genel işlem şartlarına ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı, 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra imzalanan sözleşmede ise genel işlem şartlarına aykırı bir hükme yer verilmediği, 06.07.2012 tarihinde, yeni yasa döneminde akdedilen sözleşmeye anılan Kanun’un kefalete ilişkin hükümlerinin uygulanması gerektiği, kefaletlerin eş rızası alınmadığı için geçeriz olduğu iddia edilmişse de, davalı şahıslardan Ali Aslan, Hasan Aslan ve Timuçin Devrim Yalı’nın bizzat davalı şirket yönetim kurulu başkan ve üyeleri olduğu diğer davalıların ise şirketin ortakları olduğu, 28.3.2013 tarihinde değiştirilen 6098 sayılı TBK’nın 584/3 gereğince, bu kişileri yükümlülük altına sokan işlemlerde eş rızasının aranmadığı, davanın terditli olarak açılmasında ve iflas eden davalılar hakkındaki davaların iş bu davadan tefrikinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davalılar ..., ..., ... ve...vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsili amacıyla yapılan takibe vaki itirazın iptali, itirazın iptali talebinin yerinde görülmemesi durumunda ise kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın davalılardan tahsili istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, itirazın iptali davasının hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı bu nedenle davaya alacak davası olarak devam edildiği belirtilerek, yazılı gerekçelerle temyiz eden davalılar hakkındaki alacak davasının kabulüne karar verilmiş, anılan karara karşı temyiz eden davalılarca yapılan istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesince yazılı gerekçelerle esastan reddedilmiştir.
Ancak, yukarıda yapılan özetten de anlaşıldığı üzere dava terditli olarak açılmış, öncelikle itirazın iptali, bu talebin kabul görmemesi halinde ise kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili talep edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 111/2 maddesi, “Mahkeme, davacının asli talebini esastan reddetmedikçe, fer’i talebi inceleyemez ve hükme bağlayamaz.” hükmünü haizdir. Bu durumda, mahkemece, hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı tespit edilen itirazın iptali davası hakkında ayrı bir hüküm tesis edilip, davanın reddine karar verilmesi, akabinde de alacak davasının incelenmesi gerekirken itirazın iptali davası hakkında hüküm tesis edilmeden fer’i nitelikteki alacak davasının esası hakkında hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesiyle, bölge adliye mahkemesince, incelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine karar verileceği hüküm altına alınmış, aynı Yasa’nın 353/1-b-2 maddesiyle ise, bölge adliye mahkemesince, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, ilk derece mahkemesi kararının eksik ya da hatalı bulan veyahut davanın esası hakkında farklı gerekçelerle bir karar verilmesi gerektiğine hükmeden bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp, esas hakkında yeniden hüküm kurması gerekmektedir. Aksi hal 6100 sayılı HMK ile benimsenen istinaf sistemine aykırılık oluşturacağı gibi, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi gerekçeleri arasında çelişki oluşmasına da sebebiyet verebilecektir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde, ilk derece mahkemesince, 6098 sayılı TBK döneminde akdedilen 06.07.2012 tarihli genel kredi sözleşmesi bakımından kefil olan davalıların eş rızasının alındığı bu nedenle kefaletin Kanun’un aradığı şekil şartlarını ihtiva ettiği tespitine yer verildiği, anılan karara karşı yapılan istinaf başvurusunu inceleyen bölge adliye mahkemesince ise, kefalet hususunda eş rızaların alınmadığı ancak davalıların asıl borçlu şirketin ortak ve yöneticileri olduğu, 6098 sayılı TBK’nın 28.03.2013 tarihinde değiştirilen 584/3. maddesi gereğince, şirket ortak ve yöneticilerin şirket lehine verdikleri kefaletlerde eş rızası alınması şartının kaldırıldığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, ilk derece mahkemesince karar yerinde, davalı yanın, genel kredi sözleşmesinin kefalete ilişkin hükümlerinin genel işlem koşulu olduğu yönündeki savunmalarına ilişkin değerlendirme yapılmamışken, bölge adliye mahkemesi gerekçesinde bu hususun da tartışıldığı ve anılan hükümlerin genel işlem koşulu niteliğinde olmadığı sonucuna varıldığı gözlemlenmektedir. Ancak, yukarıda da açıklandığı üzere,bölge adliye mahkemesinin kabul şekline göre, bu durumda, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmektedir. Belirtilen nedenlerle, bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesinden farklı gerekçeye yer verilmesine karşın kararın gerekçesi ile hüküm arasında çelişki oluşturacak şekilde başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bölge adliye mahkemesi kararının re’sen bozulması gerekmiştir.
2-Bölge adliye mahkemesinin kabul şekline göre de, bölge adliye mahkemesince, 6098 sayılı TBK’nın yürürlükte olduğu 06.07.2012 tarihinde imzalanan genel kredi sözleşmesini kefil olarak imzalayan davalılarca verilen kefaletler bakımından eş rızasının alınmadığı, ancak, davalıların asıl borçlu şirketin ortak ve yöneticileri olduğu, 6098 sayılı TBK’nın 28.03.2013 tarihinde değiştirilen 584/3. maddesi gereğince, şirket ortak ve yöneticilerin şirket lehine verdikleri kefaletlerde eş rızası alınması şartının kaldırıldığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Ancak, Bölge Adliye Mahkemesince hükme dayanak yapılan değişiklik 6455 sayılı Kanun’un 77. maddesiyle 28.03.2013 tarihinde yapılmış ve anılan Kanun’un 90. maddesiyle, bu kanunla yapılan değişikliklerin Resmi Gazete’de yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtmiştir. Anılan değişikliğin geçmişe şamil olacağı şeklinde bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda 28.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 584/3. maddesinin 06.07.2012 tarihinde akdedilen sözleşmeye uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla, bölge adliye mahkemesince, 06.07.2012 tarihinde akdedilen sözleşmeyi kefil olarak imzalayan davalıların eş rızasının alınmadığı ve 28.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 584/3. maddesinin somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığı gözetilerek hüküm tesisi gerekirken yazılı gerekçelerle başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozularak kaldırılmasını gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalılar ..., ..., ... ve...vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden davalılara iadesine, 11/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.