Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/4177
Karar No: 2020/1478
Karar Tarihi: 17.02.2020

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/4177 Esas 2020/1478 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2019/4177 E.  ,  2020/1478 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

    Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28/03/2018 tarih ve 2016/729 E. - 2018/199 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi"nce verilen 10/07/2019 tarih ve 2018/1145 E. - 2019/915 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, 6100 sayılı Kanun"un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle
    dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, davalının yetkilileri tarafından paranın istendiği an geri alınabileceği ve yüksek oranda kâr verileceği taahhüdü ile nakit para topladığını, müvekkilinin bu beyanlara ve şirket ortağı olacağına güvenerek davalıya toplam 67.295,00 DM yatırdığını, müvekkilinin parayı geri almak için yaptığı başvurularının sonuçsuz kaldığını belirterek 67.295,00 DM"nin dava tarihindeki TL karşılığından fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 20.000,00 TL"nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama aşamasında talebini toplam 79.724,44 TL"ye ıslah etmiştir.
    Davalı vekili, davacının iddiasına dayanak gösterdiği belgenin müvekkilini ilzam etmediğini, davada bankacılık mevzuatı hükümlerinin uygulanamayacağını, hile iddiasının yasal dayanağının bulunmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin temerrüte düşmediğini, ödeme tarihinin açıklanmadığını, ödeme tarihinden itibaren faiz talep edilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının zamanaşımı iddiasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu, davalı şirket tarafından SPK"ya gönderilen yazı ekinde yeralan CD"lerde davacıya ait bilgilere yer verildiği, davalının söz konusu CD"lerde yeralan bilgilerin ortaklar arasındaki hisse değişimi gösterdiğini ileri sürdüğü, bu beyanın CD içeriğinin davalının kabulünde olduğu anlamına geldiği, CD"lerde yeralan kayıtların SPK"nın tespitleri olmadığı davalı tarafından bizzat hazırlanarak bilgilerden oluştuğu, bu nedenle CD"lerde yeralan bilgilerin davalı açısından bağlayıcı olduğu, SPK"ya sunulan CD"lerde davacıdan toplam 41.303,00 Euro tahsilat yapıldığının belirtildiği, bu tahsilattan davacı tarafından açıkça imzasına itiraz edilmeyen 4 adet kasa tediye makbuzu nedeniyle 19.806,00 Euro ödeme mahsup edildiğinde davacının bakiye 21.497,00 Euro alacağının kaldığı, bu miktar DM"ye çevrildiğinde 42.044,00 DM"ye tekabül ettiği, dava dilekçesinde yeralan miktar ile karşılaştırıldığında SPK kayıtlarına göre çıkan miktarın talebi aşmadığı, dava tarihindeki 3,6048 TL efektif satış kuru esas alındığında davacının alacağının 77.492,38 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının davalı şirket ortağı olmadığının tespitine, 77.492,38 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
    Karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
    İstinaf Mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı tarafça 01/01/1998 tarihi itibarıyla davacıya 2.162,00 DM kâr payı ödemesini gösterir belge gereğince ödenen bedelin mahsubu talep edilmiş, ilk derece mahkemesince, kâr payının mahsubunun talep edilmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle, mahsup işlemi yapılmadığı, ödeme belgesi olarak sunulan kâr payı belgesinde yer alan ödeme SPK kayıtlarında da 1997 yılı kâr payı ödemesi olarak yer almakta olduğu bilirkişi tarafından bu ödemenin tespit edildiği, davacı vekilinin anılan ödeme belgesine ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı, imzanın açıkça inkar edilmediği, kar payı belgesinde 2.162,00 DM"nin 1,95583 paritesine göre Euro karşılığının 1.105,41 Euro"ya tekabül ettiği, kâr payı ödemesinin 1.105,00 Euro olarak SPK kayıtlarında da yer aldığı gözetildiğinde, davalı şirketçe ödeme belgesi olarak sunulan belgede yeralan miktarın tekabül ettiği 1.105,41 Euro"nun davacı alacağından mahsubu gerektiği, bu durumda davacının SPK kayıtları ile tespit edilen alacağından, ilk derece mahkemesince dosyaya ibraz edilen 4 adet kasa tediye makbuzu nedeniyle yapılan ödemelerin mahsubundan sonra kalan alacak olarak tespit edilen 21.497,00 Euro"dan davalı yanın talebi ve SPK kaydı da gözetilerek kâr payı ödemesi nedeniyle 1.105,00 Euro mahsup edildiğinde davacının 20.392,00 Euro alacağının bulunduğu, davacının talebinin TL cinsinden alacağa ilişkin olduğu, davalı lehine olan 1 Euro=3,6048 TL hesaplamada esas alındığında davacının davalıdan 73.509,08 TL alacağının bulunduğu diğer istinaf istemlerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, davacının davalı ...Ş."nin şirket ortağı olmadığının tesptine, 73.509,08 TL"nin temerrüt tarihi olarak kabul edilen 23/11/2016 dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
    (1) Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespitine ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
    Bu durum karşısında, Bölge Adliye Mahkemesince taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu"nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re"sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    (2) Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 17/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    KARŞI OY

    Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
    Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
    Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
    Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi