Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/11440
Karar No: 2021/10153
Karar Tarihi: 14.09.2021

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/11440 Esas 2021/10153 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2020/11440 E.  ,  2021/10153 K.

    "İçtihat Metni"

    Bölge Adliye Mahkemesi : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
    İlk Derece Mahkemesi : İzmir 5. İş Mahkemesi

    Dava, İş kazası ölümünden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    I-İSTEM
    Davacılar vekili asıl ve birleşen dava dilekçesinde özetle, davacılar murisi Mehmet Ali Altun"un davalılar nezdinde çalışmakta iken 14/11/2014 tarihinde kalp krizi geçirmesi sonucu hayatını kaybettiği iddiasıyla eş için 1000,00-TL maddi, 100.000,00-TL manevi, dört çocuk için 50.000,00 er-TL manevi tazminatın ve 500,00-TL cenaze ve defin giderinin davalılardan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
    II-CEVAP
    Davalılar davanın reddini talep etmiştir.
    III-MAHKEME KARARI
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    İlk derece Mahkemesi tarafından sigortalının işyerinde kalp krizi geçirmesi sonucu vefat ettiği, davalıların ayrı ayrı ölüm olayının meydana gelmesinde kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
    Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; davanın reddine dair karara dayanak olan ve meydana gelen hadisedeki kusur durumunu irdeleyen 11.10.2017 tarihli bilirkişi raporunun eksik ve yanılgılı değerlendirmelere dayalı olduğunu, somut olayda müvekkillerinin murisinin, 21.02.1956 doğumlu olduğu ve olay tarihi itibariyle 57 yaşında olduğunu, vefat hadisesinin, murisin Kipa isimli mağazaya ait broşürleri dağıtmakta olduğu sırada ...’da bulunan .... .. No: 4/A önünde kalp krizi geçirmesi sonucu gerçekleştiğini, ... Polis Merkezi Amirliğince tutulan tutanakta müteveffanın tekerlekli araba ile ve arabanın içinde bulunan Kipa isimli mağazaya ait broşürler ile birlikte bulunduğunun belirtildiğini, davalı işverenliklerden beklenenin, 57 yaşında olan bir kişinin dağıtım işine müsait olup olmadığı, sokak sokak gezmek suretiyle broşür dağıtmasının bu kişinin sağlığına bir etkisinin olabilip olamayacağı hususlarını değerlendirmek ve işe alımdan önce bu kişiden bir sağlık raporu alınmasının beklenmesi gerektiğini, yine davalı işverenliklerin, risk değerlendirmesi yapması, iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermesi, iş yeri hekimi bulundurmasının birer zorunluluk olup, somut olayda bu paragrafta kısaca özetlenen hiçbir hususun yerine getirilmediğini, dolayısıyla meydana gelen iş kazasında davalı işverenliklerin kusurunun bulunduğunun aşikâr olduğunu, hadiseye salt, ağır ve tehlikeli işler açısından bakılmasının hatalı olduğunu, zira Yargıtay"ın, bu hususta iş yeri koşullarının irdelenmesi gerektiğini pek çok kararında vurguladığını, Mahkemece iş yerinin çalışma koşulları, müvekkillerinin murisinin yaşı ve yaşam tarzı itibariyle bu çalışma koşullarına ayak uydurabilip uyduramayacağı, örneğin havaların kısmen soğumaya başladığı Kasım ayı içerisinde sokak sokak gezerek ve önemli bir ağırlığı haiz broşürleri el - pazar arabasını taşıyarak broşür dağıtma işinin kalp krizini tetikleyebilip tetiklemeyeceği, müvekkillerinin murisinin yaşı itibariyle bu efora dayanabilip dayanamayacağı; bu bakımdan, davalı işverenlerin müvekkillerinin murisine gerekli uyarıları yapıp, önlem alıp almadığı, örneğin, işe alımda, iş yeri koşullarına ayak uydurabilip uyduramayacağı hususunun denetlenebilmesi için müvekkillerinin murisinden sağlık raporu isteyip istemediği veya broşür dağıtımında hangi sürelerle dinlenileceği, ne kadar süre ile dağıtım yapılabileceği hususlarında ve diğer önlemler hususunda gerekli uyarılarda bulunup bulunmadığı hususlarında inceleme yaparak değerlendirmede bulunması ve özellikle bu konulara ilişkin olarak bilirkişi raporu alması gerektiğini, aksi şekilde, müvekkilinin yaptığı işin ağır işlerden olmadığı gerekçesi ile davalılara kusur izafesinde bulunmanın basit ve sığ bir değerlendirme olduğunu, ayrıca hükme dayanak edilen bilirkişi raporunu düzenleyen kurul içerisinde bulunan kardiyolog bilirkişi tarafından tıbbî hiçbir değerlendirmede bulunulmadığının görüldüğünü, davalı yanın önlem alındığına dair bir savunmasının da bulunmadığını, davalıların, olay tarihinde meri olan hükümlere göre gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini aldıklarını ispat edemediklerini, somut olayda müvekkillerinin murisine, yaşına uygun bir iş verilmediğini, yaşına göre çok efor sarf etmesinin gerektiğini, pazar arabası ile birlikte sokak sokak gezerek broşür dağıtma işi verildiğini, bu iş verilirken müvekkillerinin murisinin yaşının dikkate alınmadığını, bu işin müvekkillerinin murisi için ağır bir efora neden olabileceğinin düşünülmediğini, bir sağlık raporu alma gereği dahi duyulmadığını, işin yapılması sırasında önemli bir efor sarf edilecek olduğunun açık olup, kalp hastalıkları araştırılırken de efor testi yapıldığını ve bu test ile kişiye belli kriterlere uygun şekilde egzersiz yaptırılarak kalp yükünün arttırılması ve bu yüklenme esnasında kalp kasının beslenmesinde yetersizliğe yol açabilecek bir kalp damar hastalığının olup olmadığının araştırılması gerektiğini, sonuç olarak işin görülmesi sırasında müvekkillerinin murisinin sarf etmiş olduğu eforun, açık bir şekilde kalp krizine neden olduğunu, işverenin, bu hususa yönelik olarak gerekli önlemleri almadığını, davalıların kusurlu olduklarının kabulü gerektiğini, hükme dayanak edilen bilirkişi kurulu raporu ile sonuca gidilmesinin hatalı olduğunu, ayrıca müteveffanın kaza öncesi ve kaza sonrası dönemlerine ait, temin edilebilen tüm tıbbi belge ve raporlarının temin edilmediğini, kardiyolog bilirkişi tarafından, müteveffanın kaza öncesi sağlık durumunun ele alınmamış olduğunun da görüldüğünü, sonuç itibariyle eksik ve hatalı bilirkişi raporlarına dayanılıp davalıların kusurlarının bulunmadığı sonucuna varılarak müvekkillerinin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin doğru olmadığını iddia ederek kararın kaldırılarak duruma ilişkin olarak yeni bir bilirkişi raporu alınmasını, bu raporun alınmasına müteakip müvekkillerinin maddi zararlarının uzman bir bilirkişiye hesaplattırılmasını beyanla kararın bozulmasını talep etmişlerdir.
    V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    Dava, iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının eşinin maddi ve manevi, çocuklarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince; davanın reddine karar verildiği, bu kararın davacılar vekillerince istinaf yoluna götürüldüğü, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince davacılar vekilinin istinaf talebinin HMK"nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Dosya kapsamından sigortalının dağıtım elemanı olarak çalışmakta iken, 14/11/2014 tarihinde tekerlekli el arabası ile ... mağazasının reklam kitapçıklarını dağıttığı esnada kalp krizi geçirerek olay yerinde vefat ettiği, meydana gelen ölüm olayı ile ilgili olarak düzenlenen otopsi raporunda “kişinin ölümünün kalp-damar hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğu” şeklinde belirtildiği, ilk derece mahkemesince olaya ilişkin iki adet kusur raporu alındığı, 11/05/2017 tarihli ilk raporun tek kişi tarafından düzenlendiği, anılan bu raporda; gerek işverene ve gerekse asıl işverene ve diğer davalılara ve kazalı müteveffa işçiye ve üçüncü şahıslara kusur izafesini gerektirecek bir hususun mevcut bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği, akabinde mahkemece alınan 11/10/2017 tarihli ikinci raporun ise kardiyolog bilirkişinin de bulunduğu üçlü heyet tarafından düzenlendiği, anılan bu raporda da iş kazası olayının meydana gelmesinde davalıların, üçüncü kişilerin ve kalp krizinden hayatını kaybeden Mehmet Ali Altun’un kusurunun bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği, mahkemece bu raporlara itibar edilerek davanın reddine dair karar verildiği, ancak düzenlenen işbu raporların oluşa uygun olmadığı, bünyesel faktörlerin iş kazasının oluşumunda bir etkisinin olup olmadığının değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
    Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
    İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
    Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
    İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
    Anayasanın 17. maddesinde; "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz." hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
    818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
    İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." hükmü düzenlenmiştir.
    Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
    Anılan fıkrada "İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
    Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler."Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer. Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
    Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
    6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
    (1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
    a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
    b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
    c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
    ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
    d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
    (2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
    (3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
    (4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
    Aynı kanunun " Risklerden Korunma İlkeleri " kenar başlıklı 5.maddesine göre;
    (1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
    a)Risklerden kaçınmak.
    b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
    c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
    ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
    d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
    e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
    f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
    g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
    ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
    Yine 6331 sayılı Kanun " Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
    (1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
    a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
    b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
    c) İşyerinin tertip ve düzeni,
    ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
    2) İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
    (3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
    (4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
    Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
    6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
    Kanunun 19. maddesine göre;
    (1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
    (2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
    a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
    b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
    c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
    ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
    d) Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
    İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77, 78, 79, 80, 81, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 95, 105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan " İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere" ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan " 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası" ifadesi metinden çıkartılmıştır.
    Yine 6331 sayılı Kanunun "Atıflar " kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde "(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır" hükmü düzenlenmiştir.
    Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
    4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
    6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
    Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
    Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
    Tüm yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa maddeleri doğrultusunda, Mahkemece yapılacak iş; öncelikle hüküm altına alınacak tazminat miktarlarına etkisi bakımından, aynı olaya ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu tarfından açılmış olan rücuan tazminat dava dosyasındaki kusur raporunun dosya kapsamına getirtilerek-verilen kararın kesinleşip kesinleşmediğinin gözetilerek- müteveffa sigortalının kaza öncesi ve kaza sonrası dönemlere ait, temin edilebilen tüm tıbbi belge ve raporları dosyaya celp edildikten sonra yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda işverenden davacının şahsi sicil dosyasının da tümü getirtilerek, işverenin sigortalının periyodik sağlık muayenelerini yaptırıp yaptırmadığı, bu muayenelerde kalp rahatsızlığı ile ilgili bir bulguya rastlanıp rastlanmadığı, şahsi dosyada "kalp rahatsızlığı" nedeniyle alınmış bir istirahat raporunun bulunup bulunmadığı, ölüm olayından önceki tarihlerde sigortalının bünyesini zorlayacak bir çalışma yaptırılıp yaptırılmadığı, olay günü sigortalıyı iş yerinde rutin dışında bir gerginlik ve stres içine sokacak bir olayın cereyan edip etmediği araştırılmak, ayrıca, kalp krizinde, kişinin yaşının, beslenme şekli ve kültürünün, genetik özelliklerinin ve bünyevi yapısının, tütün bağımlılığı, alkol kullanımı, egzersiz durumunun, cinsiyetinin de faktör olduğu, sağlığının çeşitli faktörlerinin bir araya gelmesiyle bozulabileceği; ayrıca iş yerinde çalışma şartlarının kalp krizini tetikleyip tetiklemediği hususlarının kusurun ağırlığının değerlendirilmesinde dikkate alınacağı iş yeri hekimliği, iş gücü sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman olan bir kardiyoloğun da yer alacağı bilirkişi heyetinden iş kazası ile çalışma şekli arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı, illiyet bulunuyorsa kalp krizinin oluşumunda işverenin kusurunun bulunup bulunmadığının saptandığı, kusuru mevcut ise kusurunun ağırlığını, kalp krizinde iş yeri koşullarının etkili olup olmadığını, sigortalının kendi bünyesinden kaynaklanan nedenlerin ne kadar etkili olduğunu ve tarafların iddia ve itiraz sebeplerinin değerlendirilmesini de kapsar şekilde tespit eden kusur raporu aldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: 1- Temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi"ne, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde davacılara iadesine, 14/09/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi