8. Hukuk Dairesi 2018/7170 E. , 2020/7694 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi, Ecrimisil, Yıkım
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, davaya konu 484 parselin 2006 yılından beri davalılar tarafından haksız işgali sebebiyle, elatmalarının önlenmesine yapıların kal"ine, 2006 yılından dava tarihine kadar olan dönem için şimdilik 15.000 TL ecrimisilin faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu taşınmazın davalıların işgalinde olduğunun kanıtlanmadığı, , intifadan men koşulu oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve kal isteğine ilişkindir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan ecrimisil isteyebilir. Fakat kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren ya da (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davaya konu taşınmaz yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)
Somut olaya gelince, davaya konu 484 parselde kayıtlı taşınmaz davacılar ve davalı ..."ün murisi adına kayıtlı olup, davalı ...’in ..."ün eşi olduğu, ancak paydaş olmadığı, dava dışı paydaşların da bulunduğu, her ne kadar 15.12.2014 tarihinde mirasçılar arasında kullanım taksimi sözleşmesi yapılmış ise de bu sözleşmeyle parsel bazında taksimin yapıldığı, taşınmazın 6 parçaya bölünerek paydaşlardan sadece bir kısmının kullanımına bırakıldığı tespit edilmiş olup paydaşlar arasında hukuken geçerli bir fiili ya da harici taksimden söz edilebilmesi için her bir taşınmazın ayrı ayrı tüm paydaşlar arasında paylaşılması gerektiği, parsel bazında kullanım durumlarının belirlenmesinin TMK’nin 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerine uygun düşmeyeceği ilkeleri gözönünde tutulduğunda, dava konusu parsel bakımından tüm paydaşları bağlayıcı bir taksim sözleşmesinden söz edilemeyeceği dolayısıyla taksim sözleşmesinin geçersiz olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, keşifte dinlenen davacı tanığının taşınmazı davalıların kullandığını beyan ettiği, dinlenen mahalli bilirkişinin ise taşınmazı kullanan olmadığını arada davalıların kullandığını ifade ettiği, davacının iki tanığının ve davalı tanıklarının dinlenmediği, tarafların tanık dinletmekten vazgeçtiklerine dair beyanları olmadığı anlaşılmaktadır.O halde Mahkemece; yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tarafların gösterdikleri tanıkların taşınmaz başında dinlenmesi, tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek ecrimisil talebinin reddi doğrultusunda hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 30.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.