8. Hukuk Dairesi 2018/7202 E. , 2020/7801 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi, Kal
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, vekil edenine ait 346 parsele davalının bina yapıp, tuvalet çukuru açarak ve ağaç dikerek müdahalede bulunduğunu belirterek, davalının müdahalesinin önlenmesine, müvekkilinin taşınmazına yapılan binanın tuvalet çukurunun yıkılmasına ve ağaçların ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, bahsedilen yapıları 1987 yılında tapu kaydına göre yaptığını ancak Belediyece 1997 yılında İmar Kanunu madde 18 uygulaması yapılması sonrası söz konusu durumun ortaya çıktığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile A ile gösterilen 14.90 m2’lik foseptik çukuru, B ile gösterilen 2.02 m2’lik tuvaletin bulunduğu alana davalının müdahalesinin önlenmesine ve yapıların kâl’ine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş olup; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, elatmanın önlenmesi ve kâl istemine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 949 m2 arsa nitelikli 346 parselin davacıya, 384 m2 arsa nitelikli 347 parselin davalıya ait olduğu, her iki taşınmazın da 15.02.2000 yılında Hazine’den ihale yoluyla satın alındığı anlaşılmıştır. Mahallinde yapılan keşif sonrası alınan raporda davalının, davacıya ait taşınmaza 14.90 m2 foseptik çukuru ve 2.02 m2 tuvalet tecavüzü olduğu bildirilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı Yasanın l605 sayılı Yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı İmar Yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı Yasa"nın 3290 sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş ve imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Ne var ki; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca; öncelikle taraflara ait taşınmazların imar öncesinden itibaren tedavül kayıtlarının ve krokilerinin getirtilmesi, gerek kadastral kayıtlar, gerekse imar kayıtları mahalline keşfen uygulanarak mevcut müdahalenin imar uygulaması nedeniyle oluşup oluşmadığının ve yıkıma konu edilen muhdesatın yer aldığı taşınmazda davalının imar öncesinde hukuken korunmaya değer bir hakkının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması, müdahalenin imar uygulaması ile oluştuğunun ve davalının imar öncesi bir hakkının bulunduğunun belirlenmesi hâlinde, müdahalenin men-i ve kâl kararı verilebilmesi için taşan kısmın kaim bedeli depo ettirilerek veya bu bedel üzerinden davalı lehine hapis hakkı tanınarak men-i müdahale ve kâl kararı verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Kabule göre de; elatılan yerin ve tecavüzlü yapıların bedeli belirlenmeksizin harç tamamlatılmış olması da doğru değildir.
SONUÇ: Davalının temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 02.12.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.