7. Hukuk Dairesi 2015/4681 E. , 2015/7582 K.
"İçtihat Metni"İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı; 07.03.2005-10.03.2013 tarihleri arasında davalı işveren şirket bünyesinde idari işler sorumlusu olarak çalıştığını, davalı şirketin hizmet akdinin feshinde kıdem tazminatını eksik ödediğini, 01.11.2008’den başlayan ikinci dönem çalışması esnasında servis uygulamasının kaldırıdığını ve yol yardımı ödenmesi gerekmesine rağmen ödenmediğini, 01.10.2011 tarihinden itibaren yol yardımı ödemesi yapılmaya başlandığını ancak davalı şirketin İstanbul ve Ankara Bölge çalışanlarına 2008 yılından itibaren yol yardımı ödemesi yapıldığını beyanla Fazla Çalışma Ücreti, yol yardımı ücreti, hafta tatili, kıdem tazminatı alacağının faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davacının 07.03.2005–08.03.2013 tarihleri arasında ...’de idari işler sorumlusu olarak çalıştığını, davacının bordroları incelendiğinde servis hizmeti verilmeyen dönemlerde yol yardımı aldığının görülebileceğini ayrıca davacının kendi iradesi ile servis hizmetinden faydalanmamasının bir yol ücreti ödenmesini gerektirmediğini kaldı ki bir kısım taleplerinin de zamanaşımına uğradığını beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı işçinin yol ücreti alacağına hak kazanıp kazanamayacağı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 32 nci maddesinin ilk fıkrasına göre, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Yasada ücretin eklerinin neler olduğu müstakilen düzenlenmemiş olmakla birlikte, değinilen maddenin ikinci fıkrasındaki “…banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının..” ibaresi gereğince, ücretin yanı sıra prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü ödemelerin banka hesabına yatırılması öngörüldüğünden, “prim” ve “ikramiye” ücretin eki olarak İş Kanununda ifadesini bulmuştur.
Eşit davranma ilkesi tüm hukuk alanında geçerli olup, iş hukuku bakımından işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden olmadıkça farklı davranmama borcu yüklemektedir. Bu bakımdan işverenin yönetim hakkı sınırlandırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle işverenin ayrım yapma yasağı işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasaklamaktadır. Bununla birlikte eşit davranma borcu tüm işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin aynı duruma getirilmesini gerektirmeyip, eşit durumdaki işçilerin farklı işleme tabi tutulmasını önlemeyi amaç edinmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu sistematiğinde, eşit davranma borcu, işverenin genel anlamda borçları arasında yerini almıştır. Buna karşın eşitlik ilkesini düzenleyen 5 inci maddede, her durumda mutlak bir eşit davranma borcu düzenlenmiş değildir. Belli bazı durumlarda işverenin eşit davranma borcunun varlığından söz edilmiştir. Dairemiz kararlarında “ esaslı nedenler olmadıkça” ve “biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça” bu yükümlülüğün bulunmadığı vurgulanmıştır.
İşverence, işçiler arasında farklı uygulamaya gidilmesi yönünden nesnel nedenlerin varlığı halinde eşit işlem borcuna aykırılıktan söz edilemez
İşverenin eşit davranma borcuna aykırı davranmasının yaptırımı değinilen Yasanın 5 inci maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan hükme göre işçinin dört aya kadar ücreti tutarında bir ücretten başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep imkânı bulunmaktadır. Söz konusu fıkra metni emredici nitelikte olduğundan, anılan hükme aykırı olan sözleşme kuralları geçersizdir. Geçersizlik nedeniyle ortaya çıkan kural boşluğu eşit davranma ilkesinin gereklerine uygun olarak doldurulmalıdır.
Eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte, anılan maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemeye göre işçi ihlalin varlığını güçlü biçimde gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksi işveren tarafından ispatlanmalıdır.
Somut olayda; davacı, dava dilekçesinde 2008 yılında servis uygulamasının kaldırıldığını, 2011 yılında yol ücreti yardımı yapılmaya başlandığını, işverenin ayrı işyerlerinde aynı konumda olan işçilere 2008-2011 yılları arası yol yardımı ücreti alacağının toplu olarak ödendiğini iddia etmiş ve delil olarak işverenin İstanbulda"ki işyerindeki kendi durumunda olan işçilerin ücret bordrolarına dayanmıştır. Öncelikle işveren aynı konumda çalışan işçilere 2008-2011 yılları arası için toplu yol yardım ücreti ödemiş ise eşit davranma yükümlülüğü kapsamında davacıya da ödenmesi gerekir. Davacı dava dilekçesinde açıkça davalı tarafın belgelerine dayandığından mahkemece 6100 sayılı HMK"nın 220. maddesi gereğince davalıya ihtarname göndererek belgeleri istemesi ve verilecek cevabı da 220. maddedeki düzenleme doğrultusunda değerlendirmesi gerekir. Mahkemenin davalının başka işyerlerinde davacı ile aynı konumda olan işçilere yol yardım ücreti ödenip ödenmediğini araştırmadan eksik inceleme ile karar vermiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Kabule göre de talep tarihlerinde İzmir İli"nde ulaşımın kaç liraya mal olduğu belediye ve yetkili kuruluşlardan sorulmadan ve bilirkişi raporunda kabul edilen miktarlar denetlenmeden bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmiş olması da doğru değildir.
O halde davalı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazı kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 28.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.