4. Hukuk Dairesi 2020/2641 E. , 2021/932 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Davacı ... Uluslararası Nakliyat Tur. İnş. İth. İhr. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat ... tarafından, davalı ... Sigorta ve Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti. aleyhine 25/11/2010 gününde verilen dilekçe ile alacak istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kabulüne dair verilen 23/01/2020 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 02/03/2021 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile karşı taraftan davacı vekili Avukat ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
Dava, sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı şirket vekili; 25/08/2010 tarihinde cezaevinde bulunan müvekkili şirketin ortağı ve imza yetkilisi olan ...’ın, imza yetkisi verdiği yeğeni ...’a, davacı şirketin ... Sigorta A.Ş nezdindeki hasar dosyasından alacağı tazminatın tahsili için birkaç belge imzalaması gerektiğini belirten davalı şirket yetkilisinin, bu belgelerle birlikte davalı şirket lehine 17.050 euro tutarında kesinti yapılmasını içeren mahsup belgesini de imzalattığını, davalının, davacı şirket yetkilisinin cezaevinde olmasından ve imza yetkisi verilen ...’ın tedbirsizliğinden yararlandığını, ... Sigorta A.Ş nezdindeki hasar dosyasının takibi için davalıyla aralarında bir ücret sözleşmesi bulunmadığını, davalının, hasar tazminat tutarından kendisine yaptığı kesinti nedeniyle sebepsiz zenginleştiğini belirterek, 17.050 euronun 25/08/2010 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte tahsilini istemiş, cevaba cevap dilekçesinde ise, davacının, dava dışı Yunuslar şirketine bir borcu bulunmadığından anılan şirketin sigorta borçlarını ödeyeceğine dair bir anlaşmanın da yapılmadığını, şirket yetkilisi Abdullah’ın, belgeyi imzalarken iradesinin sakatlandığını, davalı şirketin hasar dosyasını bizzat takip edip, güven kazanarak bu durumu kötüniyetli olarak kullandığını, belgeyi imzalayan Abdullah’ın, şirket yetkilisi Sami’nin yeğeni olup maaşlı çalıştığını beyan etmiştir.
Davalı şirket vekili; belgede imzası bulunan Abdullah’ın şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğunu, davacı şirketin C2 Karayolu Taşıma Belgesini kiralayan ve kullanan Yunuslar şirketinin, kendilerine olan ve sigortadan kaynaklanan borcunun, tarafların muvafakati ile hasar bedelinden tenzil edildiğini, daha önce de bu şekilde sigorta borcunun, davacı ve Yunuslar şirketince kendilerine ödendiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davanın reddine dair verilen 22/05/2014 tarihli karar, davacı tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 26/09/2016 tarihli ve 2016/8247 esas, 2016/8942 karar sayılı ilamı ile dosyanın daha önce rapor veren hukukçu bilirkişi yanına hesap bilirkişisi de katılarak tarafların ticari defter ve kayıtları da getirtilip incelenmek suretiyle hüküm kurulması gerektiğinden, eksik inceleme nedeniyle karar bozulmuştur.
Mahkemece; bozma ilamına uyulmuş, yapılan yargılama sonucunda davacı vekilince, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılmasına karşın davanın haksız eylemden kaynaklandığı, ispat yükü davacı tarafa ait olmasına rağmen davalının savunmalarını ve davaya konu mahsup belgesinin verilmesini gerektirir ticari ilişkiyi ispatlaması gerektiği, ancak davalının bu yönde ticari defter ve kayıtlarını sunmadığı, yemin teklif etmediği ve hasar kesintisinin yapılmasını gerektiren bir ilişkinin varlığını da ispatlayamadığı gerekçesiyle, davacı şirket yetkilisinin iradesinin fesada uğratıldığı kanaatine varılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Eldeki davada uyuşmazlık; davacı şirket yetkilisinin iradesinin fesada uğrayıp uğramadığı ve bu sebeple davalının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği noktasında toplanmaktadır. Somut olayda irdelenmesi ve ispat edilmesi gereken husus, irade fesadı olgusu ve bu konuda ispat yükünün taraflardan hangisine ait olduğudur. Bu aşamada “ispat yükü” kavramının açıklanmasında yarar görülmektedir.
İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümlenmesinde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 187/1). İspat yükü de ispatı gereken bu vakıalara dayanan tarafa ait olacaktır. Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna ise ispat yükü denir. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 6/1). 4721 sayılı Kanun’un bu hükmü 6100 sayılı Kanun’un 190. maddesinin birinci fıkrasında bir başka biçimde yinelenmiş olup; “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” denilmiştir. Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilememiş (yani dava bakımından yok) sayılır. Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz (HMK m. 191/1). İspat yükü kendisine düşen taraf bir vakıayı ispat ettikten sonra, artık ispat yükü aksini iddia eden karşı tarafa geçer. Bunun üzerine karşı tarafın o olgunun doğru olmadığını veya başka bir olgu nedeniyle hükümsüz kaldığını ispat etmesi gerekir.
Davacı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 16. maddesinin 1. fıkrası uyarınca tüzel kişi tacir olup, anılan Kanun’un 18. maddesinin 2. fıkrası gereğince her tacirin ticaretine ait faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümü aslında objektif bir özen ölçüsü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinde, kendi yetenek ve imkanlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil, aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni göstermesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir.
Diğer yandan hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı TBK’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında (818 sayılı BK’nın 28. maddesinin 1.fıkrası) açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.
Yukarıdaki genel açıklamalar ışığında somut olaya gelince; ispat yükü kendisine ait olan davacı şirket, belgeyi imzalayan şirket yetkilisi ...’ın, davaya konu mahsup belgesini imzalarken iradesinin fesada uğratıldığı iddiasında bulunmuş, şirket yetkilisinin dikkatsizliğinden, tedbirsizliğinden, imza atarken içinde bulunduğu psikolojik durumdan yararlanıldığını ileri sürmüştür. Mahkemece isticvap edilen ve 06/10/2006 tarihli ticaret sicil gazetesine göre işlem tarihinde şirketi temsil ve ilzama yetkili ...’ın beyanında, davalı şirket yetkilisinin getirdiği belgelerin içeriğine bakmadan imzaladığını, işlerinin yoğun olduğunu, belgeleri şirket yetkilisi olarak imzaladığını kabul ve beyan ettiği görülmektedir. Dosya kapsamına göre, davacı şirket tarafından fesat olgusu hiçbir şekilde ispatlanamamıştır.
Hal böyle iken; mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, ispat yükü davalıya yükletilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve davalı yararına takdir olunan 3.050,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 02/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi