Anayasayı ihlal - Yasama organına karşı suç - Hükümete karşı suç - Silahlı terör örgütüne üye olma - Silahlı örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/2012 Esas 2018/4553 Karar Sayılı İlamı
Esas No: 2018/2012
Karar No: 2018/4553
Karar Tarihi: 31.10.2018
Anayasayı ihlal - Yasama organına karşı suç - Hükümete karşı suç - Silahlı terör örgütüne üye olma - Silahlı örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/2012 Esas 2018/4553 Karar Sayılı İlamı
16. Ceza Dairesi 2018/2012 E. , 2018/4553 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Anayasayı ihlal, Yasama organına karşı suç, Hükümete karşı suç, Silahlı terör örgütüne üye olma, Silahlı örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleme
Hüküm : 1-Sanık ... hakkında; a) Anayasayı ihlal suçundan; TCK’nın 309/1, 53, 58/9, 63 ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca hükmedilen mahkumiyet kararına iliÅŸkin istinaf baÅŸvurusunun düzeltilerek esastan reddine,
b) Yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından; TCK’nın 44 ve CMK’nın 223/4. maddeleri uyarınca verilen karar verilmesine yer olmadığına dair karara iliÅŸkin istinaf baÅŸvurusunun düzeltilerek esastan reddine, hakkında anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleme suçlarından; Beraat kararına iliÅŸkin istinaf baÅŸvurusunun düzeltilerek esastan reddine
Anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükumete karşı suç, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleme suçları nedeniyle; sanıklar hakkında kurulan mahkumiyet, beraat ve karar verilmesine yer olmadığına dair kararların istinaf edilmesi üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi istinaf baÅŸvurusunun esastan reddine karar verilmiÅŸ ve bu kararlar, mahkum olan sanık müdafisi tarafından duruÅŸmalı, diÄŸerlerinin duruÅŸmasız olarak temyiz edilmesi üzerine; sanık müdafisinin usulüne uygun tebligata raÄŸmen duruÅŸmaya gelmediÄŸi ve geçerli bir mazeret de bildirmediÄŸi anlaşıldığından, duruÅŸmasız olarak yapılan inceleme sonucunda;
477 sayılı Kanun ile bazı Kanunlarda deÄŸiÅŸiklik yapılması hakkındaki 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile BaÅŸbakanlık kurumuna yapılacak tüm atıfların CumhurbaÅŸkanlığı kurumuna yapıldığı göz önünde bulundurulmuÅŸtur.
Temyiz edenin sıfatı, baÅŸvurunun süresi, kararın niteliÄŸi ve temyiz sebebine göre dosya incelendi,
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından iÅŸin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluÅŸtuÄŸu duruÅŸma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriÄŸine göre yapılan incelemede;
Öncelikle, sanıkların üzerilerine atılı suçların unsur ve nitelikleri, savunmada ileri sürülen hukuki kurumlar ile kusurluluÄŸu etkileyen nedenlerin genel deÄŸerlendirilmesi yapılacaktır.
I-ANAYASAYI İHLAL SUÇU
Suçla igili yasal düzenlemeler ÅŸöyledir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Anayasayı ihlal
Madde 309- (1) Cebir ve ÅŸiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teÅŸebbüs edenler ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun iÅŸlenmesi sırasında baÅŸka suçların iÅŸlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların iÅŸlenmesi dolayısıyla tüzel kiÅŸiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Maddesinin gerekçesi ise ÅŸu ÅŸekildedir:
“Anayasanın BaÅŸlangıç Kısmında aynen "Millet iradesinin mutlak üstünlüÄŸü; egemenliÄŸin kayıtsız ÅŸartsız Türk Milletine ait olduÄŸu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kiÅŸi ve kuruluÅŸun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiÅŸ hukuk dışına çıkamayacağı; hiç bir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliÄŸi esasının, TürklüÄŸün tarihi ve manevi deÄŸerlerini, Atatürk milliyetçiliÄŸi, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliÄŸin karşısında koruma göremeyeceÄŸi ve laiklik ilkesinin gereÄŸi olarak kutsal din duygularının Devlet iÅŸlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;" ÅŸeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluÅŸ ve iÅŸleyiÅŸine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiÅŸ bulunmaktadır.
Siyasal iktidarın kuruluÅŸu ve iÅŸleyiÅŸine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teÅŸkil etmektedır. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir.
Madde ile korunmak istenen hukuki yararına niteliÄŸi dikkate alınarak, "Türkiye Cumhuriyet Anayasasının öngördüÄŸü düzen" ibaresi kullanulmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiÅŸtir.
Maddede tanımlanan suçun oluÅŸabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin deÄŸiÅŸtirlmesine teÅŸebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluÅŸturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriÄŸi, bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin deÄŸiÅŸtirilmesine yönelik teÅŸebbüsün ancak cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleÅŸtirilmesi gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146. maddesinin kaynağını oluÅŸturan 1889 İtalyan Ceza Kanununun 118. maddesi, 146. maddede olduÄŸu gibi, cebir ("Violentemente") unsurunu taşımaktaydı. Ancak, 1930 faÅŸist İtalyan Ceza Kanununun aynı konuyu düzenleyen 283. maddesinde, suç tanımından cebir unusuru çıkartılmıştı. FaÅŸizmin etkisiyle kaleme alınan 283. madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden deÄŸiÅŸtirilerek; suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiÅŸtir.
Maddede, maddi unsur olarak "teÅŸebbüs edenler" ibaresi kullanılmış olduÄŸundan, Anayasanın öngördüÄŸü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine baÅŸka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teÅŸebbüs edilmesi, cazalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından iÅŸlenebileceÄŸinden teÅŸebbüste aranılacak elveriÅŸlilik, suçun iÅŸleniÅŸ biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduÄŸu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin netice elde etmeye elveriÅŸli olup olmadığının hakim tarafından takdir edilmesi gerekir.”
A-Genel olarak:
1982 Anayasasının 2. maddesi ile Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliÄŸi “hukuk devleti” olarak tayin edilmiÅŸtir. “Hukuk devleti; insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan devlettir.” (Anayasa Mahkemesi 11.10.1963 T.124-243 sy. Kararı)
MeÅŸruluk, sitenin/devletin gözle görünmeyen barış meleÄŸidir. (Ferraro) Hukuk devletinin meÅŸruiyet kaynağı hukuktur. Toplumun genelini ilgilendiren her olayın tarihi bir yanı varsa da hukuk devleti baÄŸlamında olaylar hukuka uygun olup olmadıkları ile deÄŸerlendirilirler. Hukuk devleti her alanda adil ve eÅŸitliÄŸe uygun bir hukuk düzeni kurarak hukuka aykırı ve suç oluÅŸturan her fiili, olay ve fail istisnasına tabi tutmaksızın hukuk denetimine tabi tutar.
Anayasal düzenin zorla deÄŸiÅŸmesiyle sonuçlanan eylem, hukuki açıdan bir darbe mi, yoksa ihtilal midir, darbe ya da ihtilal olması suç vasfını deÄŸiÅŸtirecek midir? "İhtilal, toplum düzenini deÄŸiÅŸtirmek için zor kullanılarak yapılan yaygın halk hareketi, hükümet darbesi ise, demokratik olmayan yollardan devlet yönetiminin ordu gücü ile ele geçirilmesi" (E.Teziç, Anayasa Hukuku, 20. Bası, s. 188) olarak tanımlandığına göre, sanıkların eylemlerinin ihtilal deÄŸil, Anayasal düzene karşı yapılmış açık bir darbe olduÄŸunda kuÅŸku yoktur. Kaldı ki her iki halde de anayasayı ihlal suçu oluÅŸacaktır.
Ülkemizin çok partili hayata geçiÅŸinden sonra, köklü temelleri olmayan demokrasi serüveninde, henüz demokrasi kültürünün oluÅŸmasına fırsat vermeden darbe yapma alışkanlığını sıradanlaÅŸtıranların, ünvan ve statüleri ne olursa olsun, ihlal edilen hukuk düzeninin tesisi, toplumun demokratik geleceÄŸinden emin olması, temel hak ve hürriyetleri ile mukadderatını tayin hakkının korunması bakımından, her suçlu gibi cezai bir yaptırıma tabi tutulması hukuk devleti olmanın gereÄŸidir.
Hukuk kuralları koyma ve kamu gücünü kullanma tekeli devleti yönetenlerin elindedir. (Teziç, Anayasa Hukuku 20.bası sh.128) Modern devletin maddi özünü cebir kullanma tekeline sahip bulunan siyasal iktidar oluÅŸturmaktadır. (M. ErdoÄŸan, Anayasal Demokrasi 7. bası sh.327)Devleti meydana getiren dinamik unsur siyasi iktidar olduÄŸuna göre, bir devletin mevcudiyeti ve devamı iktidarın himayesine baÄŸlıdır. Bunun içindir ki, hukukun en eski günlerinden bu yana deÄŸiÅŸik sistemler içinde siyasi kuvvetler himaye edilmiÅŸtir. Devlet otoritesinin mevcudiyeti ancak siyasi iktidarın himayesiyle mümkündür. Devlet mefhumunun hukuki ve politik karakterini ortaya koyan siyasi iktidar realitesi, devleti diÄŸer topluluklardan ayıran kriterdir. Ülke ve Millet mefhumlarını bir birlik ve siyasi organizasyon halinde ortaya koyan unsur siyasi iktidardır. Bu bakımdan devletin varlığını tehlikelere ve fiili karşıt hareketlere karşı himayesi bir zaruretin icabıdır ve devlete devlet vasfını veren iktidar unsuru bu himayenin en önemli parçasını teÅŸkil etmektedir. Fakat bu himaye demokrasilerde hiçbir zaman fikrin cezalandırılmasına hak vermez. (Siyasi İktidar Düzeni ve Foksiyonları Aleyhine Cürümler, Özek, 1967 baskı s.50)Mülga 765 sayılı TCK’nın 146.(5237 sayılı TCK"nın 309.) maddesi, siyasi iktidar ve anayasal düzeni himaye etmektedir. Düzen aleyhine maddi fiillerde, icra hareketlerinin mevcudiyetini aramaktadır. Siyasi iktidar düzeni aleyhindeki fiiller, mevcut müesseseleÅŸmiÅŸ prensiplere ve düzene karşıdır. Anayasal düzen aleyhine yapılacak bir fiil tabii olarak ideolojik prensibin de ihlali anlamını taşıyacaktır. İktidarı ele geçirmek için yapılacak bir ihtilal, hem anayasanın kabul ettiÄŸi iktidara geliÅŸ müessesesini ve hem de demokratik hayat ideolojisini ihlal etmiÅŸ olacaktır. (Özek age. s.51)
Anayasayı deÄŸiÅŸtirici kuvvet baÅŸarı kazanmış bir darbe olduÄŸu takdirde durum ne olacaktır? Mahkemelerin darbe ile gelmiÅŸ iktidarları, iktidarda bulundukları müddetçe yargılayabilmeleri imkanı yoksa da, iktidarın sona ermesinden sonra bunların yargılanabilmeleri mümkündür. (Özek, age.s71) Askeri darbenin maddi cebir içerdiÄŸi tartışmasız bir gerçektir. Bu itibarla darbe sonrası suçun tamamlanması yani zarar suçuna dönüÅŸmesinde de eylem suç olma vasfını korur. Devletin kudret ve kuvvetini kullananlar da bu suçun faili olabilirler. Anayasal düzenin öngördüÄŸü demokratik teamüller dışında sistemin deÄŸiÅŸtirilip yeni bir düzen kurulması halinde, darbe yapanların, kendilerini hukuki yönden de takip edilmez kılmaya çalıştıkları bir vakıa olduÄŸu gibi, devlet kudretini kullanarak iktidarı ele geçirenleri yargılayamamak fiili bir durum oluÅŸtursa da eylemi suç olmaktan çıkarmayacaktır. Yargılama önündeki hukuki ve fiili engellerin kalkması halinde pekala yargılanmaları mümkündür. (Aynı görüÅŸ için bknz. Özek, age. s. 126)
B- Suçla Korunan Hukuki DeÄŸer:
Bu suçla korunan hukuki deÄŸer Millet iradesine dayanan demokratik rejimdir. (Prof. Dr. ..., Suç Örgütleri, 8. Bası, sy. 224) Madde gerekçesinde de, siyasal iktidarın kuruluÅŸu ve iÅŸleyiÅŸine egemen olan ilkeleri belirleyen kurallar bütünü olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzen ve bu düzene egemen olan ilkeler olarak belirtilmiÅŸtir.
C-Suçun Maddi Unsurları:
1-Suçun konusu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzen ve devletin siyasi biçimini ve kuruluÅŸun dayandığı ideolojik esasları ifade eden temel ilkelerdir.
2-Fiil: Cebir ve ÅŸiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elveriÅŸli vasıtalarla teÅŸebbüs etmektir.
Bu suçun bu amaçla kurulmuÅŸ bir örgüt faaliyeti kapsamında iÅŸlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elveriÅŸliliÄŸinin deÄŸerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de, bu hususun Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen suçun unsuru olmadığı kabul edilmektedir. (Kangal s. 40, HafızoÄŸulları, TCK madde 302, s 509, Yard. Doç. Namık Kemal Topçu, Devletin GüvenliÄŸine Karşı Suçlar, S. 75)
Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde yer alan amaçları gerçekleÅŸtirmeye yönelik araç fiil, bu amaçları gerçekleÅŸtirmeye elveriÅŸli olmak kaydıyla icrai suç niteliÄŸinde olabileceÄŸi gibi ihmali suç niteliÄŸinde de olabilir. (Eren-Toroslu, Özel Hükümler, s.73, Soyaslan, Özel Hükümler, s.582, AkdoÄŸan s.25, Akbulut s. 135, Vural-MollamahmutoÄŸlulları, Türk Ceza Kanunu Yorumu s. 1775, HafızoÄŸulları, TCK madde 302, s 561, Yard. Doç. Namık Kemal Topçu, Devletin GüvenliÄŸine Karşı Suçlar, S. 91). Ancak, ihmali fiillerle bu suçun iÅŸlenebilmesi; sanığın gerçekleÅŸtirilmekte olan icrai fiiller yönünden görevi gereÄŸi önleme yükümlülüÄŸünün mevcudiyedine, baÅŸka bir deyiÅŸle garantör sıfatının bulunmasına baÄŸlıdır.
Demokratik yöntemlere uygun seçim sistemini ve özgürlükler rejimini hukuk dışı yöntemlerle deÄŸiÅŸtirmeye yönelik her türlü cebri fiillerin bu kapsamda deÄŸerlendirilmesi gerekir.
Cebir ve ÅŸiddet kullanılarak elveriÅŸli bir ya da eÅŸ zamanlı bir çok hareketlerle Anayasanın öngördüÄŸü düzeni, doÄŸrudan doÄŸruya, tanımlanan biçimde, deÄŸiÅŸtirmeye yönelik bir fiilin icrasına baÅŸlandığı anda, suç iÅŸlenmiÅŸ, suç yolu tüketilmiÅŸ olmaktadır. (Manzini, Trattato, IV, s. 489; Fiandaca-Musco, Diritoo penale, Ps., s 11; Antolisei, Manuale, Ps., II, s, 1011; Erem, Ceza Hukuku, HH., s 78; YaÅŸar-Gökcan-Artunç, Ceza Kanunu, VI, s 8468., Z. HafızoÄŸulları-M. Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, s. 373)
Belirli bir plan içerisinde uygulamaya konulan sistemli ve örgütlü bir baÄŸlantı içinde organik bütünlük arz eden eylemler tehlike suçunun oluÅŸması için yeterlidir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 23/11/1999 tarih, 9-274/284 karar)
Suç, bir teÅŸebbüs suçu ise de, gerek yargısal kararlarda gerekse, doktrinde duraksamasız biçimde kabul edildiÄŸi üzere fiilin, hazırlık hareketlerinden çıkıp icra aÅŸamasına ulaÅŸması gerekir. Korunan deÄŸerlere matuf tehlike oluÅŸturmaya elveriÅŸli eylemlerin bu fiil kapsamında deÄŸerlendirilmesi nedeniyle suç bir somut tehlike suçudur.
D-Tipik eylemin amaç suç yönünden elveriÅŸlilik sorunu;
İşlenen araç suçun vahim eylem kabul edilmesi ve failin ayrıca amaç suçtan (TCK 309. md.) da cezalandırılabilmesi için, eylemin bireysel bir amaçla/saikle deÄŸil, yasa maddesinde belirtilen amaçları gerçekleÅŸtirmek üzere kurulmuÅŸ bir örgütün faaliyeti kapsamında ika edilmiÅŸ olması gerekmektedir.
Cezalandırılan hareket anayasal düzeni tehlikeye koyan icra hareketleridir. "DiÄŸer birçok ülkede olduÄŸu gibi ülkemizde de devletin birliÄŸine ve bütünlüÄŸüne, anayasal düzenine karşı iÅŸlenen fiiller, bu amaçla kurulmuÅŸ terör örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde iÅŸlenmektedir. Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiÅŸ olan adi suç niteliÄŸindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yaÄŸma, mala zarar verme vb. fiilleri iÅŸlemelerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaÅŸa yaratmak, toplumun ÅŸiddet yoluyla siyasallaÅŸması ve kutuplaÅŸmasının yolunu açmak toplumun karşı koyma gücünü felce uÄŸratmaktır. Fail için iÅŸlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi deÄŸil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiÄŸi etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, iÅŸlediÄŸi araç fiillerle devlet otoritesinin,ülkesinde yaÅŸayan halkın güvenliÄŸini koruma görevini gerçekleÅŸtiremediÄŸi, zayıfladığı ve iÅŸlerliÄŸini yitirdiÄŸi imajını yaratmaya çalışarak devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaÅŸanan kaos ortamı ve toplumda yaÅŸanan korku ve endiÅŸe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doÄŸurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını deÄŸiÅŸtirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik, ve toplumsal sistem deÄŸiÅŸikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan devletin birliÄŸini ve bütünlüÄŸünü bozma ya da anayasal düzenini deÄŸiÅŸtirme amacına ulaÅŸmaya çalışır. (N.K. Topçu Devletin GüvenliÄŸine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90, Dönmezer, TedhiÅŸçilik sh.56)
Söz konusu düzenlemeyle esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleÅŸtirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice deÄŸil, araç fiilin iÅŸlenmesi ile suçun konusunun zarara uÄŸraması tehlikesidir. Yasa koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerinin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Söz konusu düzenleme dikkate alındığında; araç fiilin iÅŸlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliÄŸindeki araç fiilin (TCK 309/2) hem de tehlike suçu niteliÄŸindeki amaç suçun (TCK 309/1) “fiil” unsurunu teÅŸkil ettiÄŸi görülmektedir.” (N.K. Topçu Devletin GüvenliÄŸine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90)
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiÄŸinde kuÅŸku yoktur. Müstekar uygulamaya göre araç suç, zarar ya da tehlike suçu (Yargıtay 9. CD 26.06.2012 T. 2012/2855-8069 sy. k, 15.01.2014 t. 2013/12441-2014/614 sy. k. 30.03.2010 t. 2009/8654-2010/3632 sy. k 09.06.2011 tarihli, 2011/4202 esas, 2011/3296 karar sayılı kararı vb.) olabilir. Ancak suç teÅŸkil eden her fiilin de amaç suçu oluÅŸturmak için yeterli/elveriÅŸli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliÄŸi taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliÄŸine göre; fiilin niteliÄŸi, iÅŸleniÅŸ biçimi, iÅŸlenme zamanı, toplumda meydana getirdiÄŸi etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüÄŸü gibi ölçütler deÄŸerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluÅŸturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak devletin anayasal düzeni bakımından somut tehlike meydana getirecek yoÄŸunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elveriÅŸli olduÄŸu kabul edilmektedir. Güdülen amacın gereÄŸi olarak bu eylemlerin belli bir kiÅŸi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiÅŸ ortamı oluÅŸturmak olduÄŸuna göre hedefin muayyen veya gayrımuayyen olmasının da bir önemi yoktur.
Suça teÅŸebbüsün kabulü için aranan elveriÅŸli vasıtalarla cebri eylemlere baÅŸlanıp baÅŸlanmadığı araÅŸtırılırken ve vasıtanın elveriÅŸliliÄŸi takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doÄŸrudan doÄŸruya baÄŸ kurmak yoluna gidilirse TCK"nın 146. maddesinin de hiçbir olaya uygulanamayacağı ortaya çıkar. Bu sebeple gerçekleÅŸtirilen eylemlerin ve bu eylemlerde kullanılan vasıtaların tehlikeyi doÄŸuracak eylemin yapılmasına elveriÅŸli olup olmadığının takdiri yeterli kabul edilmiÅŸtir. (Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, 25.03.1983 tarih 70-73 sayılı kararı)E-Tipik eyleminin hazırlık hareketi aÅŸamasında kalıp kalmadığı sorunu:
ElveriÅŸli/vahim eylemin diÄŸer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aÅŸamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teÅŸebbüs boyutuna ulaÅŸması, “amaçlanan sonucu doÄŸurabilecek icra hareketi olarak belirginleÅŸmesi gerekir.” (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22) Suç yolunda gerçekleÅŸtirilen hazırlık hareketlerinin tamamlanmış suç kabul edilip cezalandırılmadığı hallerde eylemin hangi ÅŸartlarda icra hareketi sayılacağı sorunu ile karşılaşılır. Sorunun çözümü baÄŸlamında ortaya konan ve TCK’nın 35. maddesinin gerekçesinde “EÄŸer failin kastının ÅŸüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın baÅŸlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kiÅŸinin düÅŸüncesi ve yaÅŸam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aÅŸamasında da kastın varlığının ÅŸüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık–icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu haline getirmektedir... Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı ÅŸüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doÄŸrudan doÄŸruya icraya baÅŸlama” ölçütü kabul edilmiÅŸtir. Böylece iÅŸlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve baÄŸlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına baÅŸlanılmış sayılacaktır.” denilmekle benimsenen, (Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, TeÅŸebbüs ve KusurluluÄŸa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408)
Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarih 1-153/206 sayılı kararı vb.) objektif teori- Frank formülüne göre; Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiÅŸ hareketlerin gerçekleÅŸtirilmesi halinde icra hareketlerinin baÅŸladığını kabul etmek gerekir. GerçekleÅŸtirilen bir hareketin icra hareketi teÅŸkil edip etmediÄŸinin belirlenmesinde, hareketin harici olarak deÄŸerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın baÄŸlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediÄŸi de araÅŸtırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipik olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan deÄŸerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak baÄŸlı ise icra hareketi sayılmalıdır. (Prof. Fatih Selami MahmutoÄŸlu - Av Serra Karadeniz-LLM / Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Åžerhi / Sayfa 792, 793, 794, İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa 503 ve devamı, Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, TeÅŸebbüs ve KusurluluÄŸa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408)
F-Suçun İhmali Davranışla İşlenmesi:
Hukuk normları, ya yasaklayıcı norm ya da emredici norm olarak ortaya çıkarlar. Yasaklayıcı norm, belli bir hareketin yapılmasını yasaklar. Zira yasaklanan hareketin yapılması halinde bir hak ihlali söz konusu olacaktır. Ceza kanunlarındaki suçların çoÄŸu yasaklayıcı normun ihlal edilmesiyle iÅŸlenen suçlardır, bu normun ihlali ancak icrai bir hareketle gerçekleÅŸtirilebilir. Emredici norm ise, belli bir hareketin yapılmasını emreder. Bu hareket yapılmadığında bir hak ihlal edilmiÅŸ olacaktır. Bu nedenle ihmali suçlar cezayı gerektiren emredici normlara karşı gelmek suretiyle iÅŸlenebilir. Bu doÄŸrultuda Ceza Kanunumuzun özel kısımda suçlar çeÅŸitli ÅŸekillerde tasnif edilirken, ayrımlardan birisi de gerçekleÅŸtirilen hareketin ÅŸekline göredir. Bunlar icrai suç ve ihmali suç olarak ayrıma tabi tutulmuÅŸtur.
“İhmali ifade etmek üzere; olumsuz, menfi, negatif, hareket; icrai ifade etmek üzere de olumlu, müspet, pozitif hareket terimlerine rastlanmaktadır.” (Hakan Hakeri, Kasten Öldürme Suçları, 2006 baskı, syf.69)
Hukuksal yararlara saygı gösterilmesi gereÄŸi iki ÅŸekilde ihlal edilebilir. İlki, bir hukuku yarara tecavüz teÅŸkil edilen bir hareketin yapılması, ikinci olarak da hukuki yararı koruyan hareketin yapılmaması suretiyle (Gössel, 323) bununla beraber garantörsel ihmali suçları da bu ayrıma dahil ederek üçüncü bir ayrım yapılabilir. Nitekim icra ve ihmal ile iÅŸlenebilen suçların yanısıra hem icrai hem de ihmali hareketlerle iÅŸlenebilen suçlar da sözkonusu olabilir. (Hakeri, Age, syf. 70)
İhmalin, Türkçe sözlükteki anlamı; “gereken ilgiyi göstermeme, boÅŸlama, savsaklama, savsama, önem vermeme” olarak açıklanmaktadır. Osmanlıca-Türkçe büyük lügatta “ehemmiyet vermemek, yapılması lazım iÅŸi sonraya bırakma, dikkatsizlik, baÅŸlayıp bırakmak, terketmek” ÅŸeklinde açıklanmaktadır.
İhmali suçlar iki gruba ayrılmaktadır. Birinci grup gerçek ihmali suçlar olup “ihmali hareketin bizzat suç tipinde gösterildiÄŸi suçlardır.” Bu suçlarda tipiklik, kanunda tarif edilen belli bir emredici normun kasten yerine getirilmemesiyle gerçekleÅŸir. İhmali davranışın sonucunda ayrıca bir neticenin meydana gelmesi bu suçların oluÅŸması için zorunlu deÄŸildir. Geçek olmayan ihmali suçlar ise “tipe uygun bir neticenin engellenmemesi suretiyle gerçekleÅŸtirilen suçlardır.” Ancak bunun için failin özel bir hukuki yükümlülük (garantörlük) altında bulunması gerekir. Ancak garantör olan bir kimse geçek olmayan ihmali suçun faili olabileceÄŸinden, bu suçlar gerçek özgü suçlardır. Ceza kanununda düzenlenen her suç hem icrai hem de ihmali hareketle iÅŸlenebilir. Kural olarak icrai hareketle iÅŸlenebilen bir suçun ihmali hareketle de iÅŸlenebilmesine gerçek olmayan ihmali suç denmektedir. Keza bir suçun kanuni tanımında belli bir davranışta bulunma veya belli bir neticeye sebebiyet verme cezalandırılmaktadır. Gerçek olmayan ihmali suçlar neticeli suçlardır. Bu suçlarda, mutlaka neticeyi önleme yönünden hukuki yükümlülük bulunması gereklidir.
İcrai hareketle iÅŸlenebilen bir suçun ihmali davranışla iÅŸlenebildiÄŸini kabul için, öÄŸretide; “.... icrai hareketle iÅŸlenen suçların hangi koÅŸullarda ihmali hareketle de iÅŸlenebileceÄŸinin, yani ihmalin icraya eÅŸdeÄŸerlik koÅŸulunun kanunun genel hükümler kısmında yapılacak bir düzenleme ile belirlenmesi gerekirdi. Ancak yeni TCK.da ihmali hareketin icrai harekete eÅŸdeÄŸer sayılacağı haller belirli bazı suçlarda sınırlı olarak öngörülmüÅŸtür. Bunlar, kasten öldürme, kasten yaralama ve iÅŸkence suçlarıdır. Bunların dışında kalan suçların ihmali bir hareketle iÅŸlenmesi durumunda failin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı hususu tartışmalı hale gelmiÅŸtir. Kanaatimizce kanunilik ilkesi açısından, görünüÅŸte ihmali suçlara iliÅŸkin bir düzenlemenin genel hükümlere konulmasında zorunluluk vardır. Mevcut düzenlemeye göre, ihmali hareketle iÅŸlenebileceÄŸi açıkça belirlenemeyen suçların ihmali hareketle iÅŸlenmesi mümkün deÄŸildir. Kanun koyucu sadece bu suçların kanuni tanımında açıkça ihmali hareketi icrai harekete eÅŸdeÄŸer gördüÄŸünü belirtilmiÅŸtir. Dolayısıyla bunların dışında kalan suçların ihmali hareketle iÅŸlenebileceÄŸini kabul etmek kanunilik ilkesine aykırı olabileceÄŸi gibi, kanun koyucunun iradesiyle de çeliÅŸecektir.” görüÅŸü ileri sürülmüÅŸtür. (Koca-Üzülmez TCK. Genel Hükümler 9. baskı, syf. 381-382, atfen, Öztürk / Erdem, kn. 171, 5237 sayılı TCK. syf. 180, Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler 12. basım, syf. 145)
Gerçek olmayan ihmali suçların tamamlanabilmesi için tipe uygun neticenin meydana gelmesi gerekir. Ancak, neticede faile objektif olarak isnat edilebilmelidir. İcrai suçlarda objektif isnadiyet faiilin neticeye sebebiyet vermesini gerektirmektedir. İhmali suçlarda da nedenselik bağı ve objektif isnadiyet sorumluluk için ÅŸartır. Ancak, icrai suçlarda olduÄŸu gibi netice hareketin fiziki bir sonucu olmasından ziyade, hukuken beklenen hareket yapılmış olsaydı tipe uygun neticenin gerçekleÅŸip gerçekleÅŸmeyeceÄŸine bakılmalıdır. BaÅŸka bir deyiÅŸle, ihmali hareket olmasaydı, yani icrai bir hareket yapılsaydı netice meydana gelmeyecekti denilebiliyorsa, ihmali hareketle netice arasında nedensellik bağı vardır. Aksi taktirde ihmali hareketten doÄŸan sorumluluÄŸun sınırlarının aşırı ÅŸekilde geniÅŸletilmesi söz konusu olacaktır.
Neticenin önlenmesi hususundaki yükümlülük “koruma yükümlülüÄŸü” veya “gözetim yükümlülüÄŸü” olarak adlandırılmaktadır. Garantörlük kavramı olarak ifade edilen bu durum; kanundan, sözleÅŸmeden ve kendisinin yaratmış olduÄŸu tehlikeli durumdan kaynaklanabilir.
Ceza hukukumuzda öldürme suçları yönünden ihmali davranışla ölüme sebebiyet vermek suçu TCK’nın 83. maddesinde düzenlenmiÅŸtir. Bu maddeye göre ihmali davranışın icrai davranışa eÅŸdeÄŸer kabul edilebilmesi için; failin, kanuni düzenlemelerden, sözleÅŸmeden kaynaklanan bir yükümlülüÄŸünün bulunması, önceden gerçekleÅŸtirdiÄŸi davranışın baÅŸkalarının hayatıyla ilgili olarak tehlikeli bir durum oluÅŸturması gerekliliÄŸine iÅŸaret edilmiÅŸtir. İhmali davranışlar meydana gelen neticeden sorumlu tutulabilmesi için nedensellik bağının da bulunması gereklidir. Yani fail, yükümlülüÄŸünü yerine getirebilmesine raÄŸmen neticeyi önleyemeyecek ise ihmali davranış sonrası gerçekleÅŸen neticeden sorumlu tutulamayacaktır.
G-Sanığın eylemi/araç suç ile amaç suç arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı sorunu;
Türk Ceza Hukuku uygulamasında kabul edilen ve uygun illiyet teorisini esas alan “karma uygunluk teorisi”ne göre; neticenin isnat edilebilirliÄŸi bakımından, nedensellik bağı gerekli fakat yeterli deÄŸildir. Neticenin sanığa isnat edilebilmesi için eyleminin, neticeyi meydana getirmeye uygun ve elveriÅŸli olmasının yanında, meydana gelen neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi gereklidir. Objektif isnadiyetten bahsedebilmek için netice, “failin eseri olmalıdır.” Objektif isnadiyette, hareketin yapıldığı koÅŸullara gidilir ve o anki somut koÅŸullara göre üçüncü kiÅŸinin bilgi ve tecrübesine göre gerçekleÅŸtirilen hareketin söz konusu neticeyi oluÅŸturmaya elveriÅŸli olup olmadığı belirlenir. Subjektif olarak ise failin kiÅŸisel bilgisi ve tecrübesi araÅŸtırılır. Her iki deÄŸerlendirme uyumlu ise hem nedensellik bağı hem de kusurluluk meselesi çözülmüÅŸ olacaktır. Objektif deÄŸerlendirme ile subjektif tasavvur birbiri ile uyumlu deÄŸil ise, eÄŸer fail objektif olarak öngörülmeyen bir neticeyi öngörmüÅŸse nedenselliÄŸin varlığı kabul edilecek, objektif olarak öngörülen husus sanık tarafından öngörülmemiÅŸ hareket ile netice arasındaki öngörmeme durumunda sanığın kusuru mevcut ise fail neticeden sorumlu kabul edilecek, aksi halde neticenin tahmininde sanığın kusuru yoksa cezalandırma söz konusu olmayacaktır.
İlliyet bağının, örgütlü suçlar/terör örgütleri baÄŸlamında deÄŸerlendirilmesine gelince; her halde suçun oluÅŸması için, failin amaca yönelik iÅŸlediÄŸi vahim eylem/elveriÅŸli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
Kanun koyucu, TCK’nın 20/1 maddesinde yer alan “cezaların ÅŸahsiliÄŸi” ilkesini de gözeterek örgüt mensuplarının örgütteki konumu ve fiilinin niteliÄŸine göre ayrı ayrı suç tanımlamaları yaparak ceza adaleti bakımından dengeli bir sorumluluk rejimi belirlemiÅŸtir.
Terör örgütlerinin her kademesindeki mensuplarının, hatta yardım edenlerinin bile, örgütün “devletin birliÄŸi ve ülke bütünlüÄŸünü bozmak ya da anayasal düzenini ortadan kaldırmak” ÅŸeklindeki nihai amacını bildiklerinde ÅŸüphe olmadığına göre, örgüte yardım eden, örgütün hiyerarÅŸik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleyen, örgütün üyesi, yöneticisi veya kurucusu olanlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın her eylemin amaç suç olan TCK"nın 302 ve 309. maddelerinde düzenlenen suçlardan cezalandırılması gerekeceÄŸi gibi bir sonuca ulaÅŸmak mümkün deÄŸildir. Yüksek Yargıtayın yerleÅŸik uygulamaları da bu yöndedir.
H-Tipik eylemde cebrilik sorunu:
Tipik eylem, cebir ve ÅŸiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elveriÅŸli vasıtalarla teÅŸebbüs etmektir.
GörüldüÄŸü üzere, cebir ve ÅŸiddet bu suçun unsurunu oluÅŸturmaktadır. Bu nedenle Anayasal düzenin deÄŸiÅŸtirilmesine yönelik teÅŸebbüsün ancak cebir ve ÅŸiddet kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleÅŸtirilmesi gerekir.
Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fiziki/maddi cebir olduÄŸu açıktır.
Fiziki güce dayanan elveriÅŸli ve cebri eylemin, Anayasayı ihlal/Hükûmeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teÅŸebbüs etmek suçunu oluÅŸturacağı konusunda Fransız, İtalyan, Alman, Türk hukukunda hiçbir hukukçunun itirazı yoktur. (Prof. Dr. DoÄŸan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, GüncelleÅŸtirilmiÅŸ 11.Baskı Syf. 779, 780, 781, 782)
Amaç suç yönünden elveriÅŸli/vahim olduÄŸu takdirde silahlı bir örgütün veya silahlı kuvvetlere mensup unsurların Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, CumhurbaÅŸkanlığı’nı ya da benzer kurumları kuÅŸatması halinde silah kullansın ya da kullanmasın fiziki cebrin mevcudiyetinde tereddüt edilemez. Harpte ülkeyi korumak veya gereÄŸinde siyasi iktidarın inisiyatifiyle kamu düzenini saÄŸlamak amacıyla verilen devlete ait silah, tank ve uçağın kanuna aykırı bir ÅŸekilde, Anayasal düzeni yıkmak amacıyla kullanılması halinde tipik eylem gerçekleÅŸmiÅŸ olacaktır.
3-Fail ve MaÄŸdur: Bu suçun faili yöneten/yönetilen herkes olabilir. Suçun maÄŸduru ise, demokratik toplumu oluÅŸturan her bir ferttir.
Bu suçun, bu amaçla kurulmuÅŸ örgütün faaliyeti çerçevesinde, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ve üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleyen bir kiÅŸi tarafından da iÅŸlenmesi mümkündür (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 07/11/2014 tarih, 5688-11080 sayılı kararı). TCK"nın 220/5. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle, örgüt yöneticisinin bu suçun faili olması bakımından elveriÅŸli fiilleri bizzat iÅŸlemesi zorunlu deÄŸildir.
D-Suçun Manevi Unsuru: Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doÄŸrudan genel kast ile iÅŸlenebilen bir suçtur.
E-Suça teÅŸebbüs sorunu: Bu suç, düzenleniÅŸ itibariyle teÅŸebbüs suçu olduÄŸundan niteliÄŸi gereÄŸi teÅŸebbüs mümkün deÄŸildir.
II. YASAMA ORGANINA KARÅžI SUÇ
Konu ile ilgili yasal düzenleme ÅŸöyledir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Yasama organına karşı suç
Madde 311- (1) Cebir ve ÅŸiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teÅŸebbüs edenler ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun iÅŸlenmesi sırasında baÅŸka suçların iÅŸlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu
Devlet kuvvetleri aleyhinde cürümler
Madde 146 – Türkiye Cumhuriyeti TeÅŸkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını taÄŸyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teÅŸekkül etmiÅŸ olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men"e cebren teÅŸebbüs edenler, ağırlaÅŸtırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olur.
65"inci maddede gösterilen ÅŸekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek bir kaç kiÅŸi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neÅŸriyat icra ederek bu cürümleri iÅŸlemeÄŸe teÅŸvik edenler hakkında, yapılan fesat teÅŸebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaÅŸtırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.
(Ek: 6/7/1960 - 15/1 md.) Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayri surette iÅŸtirak eden fer"i ÅŸerikler hakkında beÅŸ seneden onbeÅŸ seneye kadar ağır hapis ve amme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur.5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 311.maddesinin gerekçesi ise ÅŸu ÅŸekildedir:
"Anayasayı ihlal suçu, Anayasa düzenine hakim olan ilke ve sistemleri koruma amacını güderken; bu madde, Türkiye Cumhuriyet Devletinin egemenlik unsurunun oluÅŸturduÄŸu üç güçten birini ve yasama gücünü oluÅŸturan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa kurallarına uygun bir biçimde görevlerini yerine getirebilmesi yeteneÄŸini korumaktadır.
Anayasa düzenini ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacını gerçekleÅŸtirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelen saldırılar, Anayasayı ihlal suçunu oluÅŸturur. Bu madde kapsamında tanımlanan suç, bu amaçlar dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir ÅŸekilde görevlerini yerine getirilmesini engelleme hallerinde oluÅŸacaktır.
Bu maddeyle de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin engellenmesine yönelik teÅŸebbüse ait icra hareketleri, tam suç gibi cezalandırılmaktadır. TeÅŸebbüs hareketlerinin ne gibi nitelik taşınması gerektiÄŸi hususunda Anayasayı ihlal suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Maddede tanımlanan suçun oluÅŸabilmesi için, cebri veya tehdide baÅŸvurulması gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit, bu suçun seçimlik unsurunu oluÅŸturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriÄŸi hakkında Anayasayı ihlal suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Bu suçun iÅŸlenmesi sırasında kiÅŸiler öldürülmüÅŸ, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaÅŸmış halleri gerçekleÅŸmiÅŸ ya da kiÅŸilerin veya kamu mallarına zarar verilmiÅŸ olabilir. Maddenin 2. fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolacağı kabul edilmiÅŸtir."
Adalet Komisyonunda kabul edilen metinde yer alan "cebir veya tehdit" kavramlarının, "cebir ve ÅŸiddet" olarak deÄŸiÅŸtirilmesine dair deÄŸiÅŸiklik Gerekçesi: Anayasamızda güvence altına alınmış olan ifade ve örgütlenme özgürlüÄŸü kapsamında kullanılan hakların, bu suç kapsamında deÄŸerlendirilemeyeceÄŸinden daha açık bir biçimde vurgulanması ve bu bakımdan ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi için böyle bir deÄŸiÅŸiklik yapılması gerekli görülmüÅŸtür.
A-Korunan Hukuki DeÄŸer:
Millet iradesine dayalı demokratik rejimdir. Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu ile aynı hukuki deÄŸeri korur.
B-Suçun Maddi Unsurları:
1-Suçun Konusu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre teÅŸekkül eden ve yasama organını oluÅŸturan Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
2-Fail ve MaÄŸdur: Suçun faili yöneten/yönetilen herkes olabilir. MaÄŸdur ise demokratik toplumun her bir ferdidir.
3-Fiil: Madde gerekçesinde fiille ilgili açıklama ÅŸöyledir: Anayasa düzenini ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirme veya bu düzenin fillen uygulanmasını önleme amacını gerçekleÅŸtirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelen saldırılar, Anayasayı ihlal suçunu oluÅŸturur. Bu madde kapsamında tanımlanan suç, bu amaçlar dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir ÅŸekilde görevlerini yerine getirilmesini engelleme hallerinde oluÅŸacaktır.
Bu maddeyle de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerinin engellenmesine yönelik teÅŸebbüse ait icra hareketleri, tam suç gibi cezalandırılmaktadır. Fiilin kurumsal olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin iÅŸlevini engellemeye yönelik olması gerekir. Milletvekillerine belli amaçlarla tevcih edilen cebir ÅŸiddet maddenin koruma alanı dışında kalır.
C-Suçun Manevi Unsuru: Suç özel saik ve doÄŸrudan kastla iÅŸlenebilen bir suçtur.
III. HÜKÛMETE KARÅžI SUÇ:
Konu ile ilgili yasa maddeleri ÅŸöyledir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Hükûmete karşı suç
Madde 312- (1) Cebir ve ÅŸiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teÅŸebbüs eden kimseye ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapis cezası verilir.
(2) Bu suçun iÅŸlenmesi sırasında baÅŸka suçların iÅŸlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu
Madde 147 – Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları teÅŸvik eyliyenlere ağırlaÅŸtırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 312. maddesinin gerekçesi ÅŸu ÅŸekildedir:
“Madde metninde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluÅŸtuÄŸu üç güçten yönetim gücünü temsil eden Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya böyle olmamakla birlikte görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teÅŸebbüs edilmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımında da, Anayasa düzeninin temel organlarından biri olan Hükûmetin ortadan kaldırılmasına veya görevlerinin engellenmesine yönelik teÅŸebbüse ait icra hareketi tam suç gibi cezalandırılmaktadır.
Maddenin uygulanmasına iliÅŸkin diÄŸer hususlar için Anayasayı ihlal ve Yasama organına karşı suça iliÅŸkin maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.”
A- Korunan hukuki deÄŸer:
Bu suç, siyasi iktidar aleyhine iÅŸlenen suçlardandır. Anayasal düzen aleyhine iÅŸlenen suçla aynı hukuki deÄŸeri ihlal etmektedir. Devleti meydana getiren dinamik unsur siyasi iktidar olduÄŸuna göre, bir devletin mevcudiyeti ve devamı iktidarın himayesine baÄŸlıdır. Hukukun egemen olduÄŸu eski dönemden bu yana siyasi kuvvetler himaye edilegelmiÅŸtir. Devletin otoritesinin mevcudiyeti siyasi iktidarın himayesi ile saÄŸlanmaktadır.
B- Suçun maddi unsurları:
1-Suçun konusu: Anayasal düzenin temel organlarından olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluÅŸtuÄŸu üç güçten, yönetim gücünü temsil eden hükûmettir. Cebir kullanılarak Hükûmetin görevini yapamaz hale getirilmesinde Anayasal düzen bozulduÄŸundan, Anayasayı ihlal suçu oluÅŸmakta iken, Anayasal düzen bozulmadan da Bakanlar Kurulunun görevlerini yapmasının kısmen veya tamamen engellendiÄŸi durumlarda “Hükûmete karşı suç”tan söz edilebilecektir.
2-Fail ve maÄŸdur: Suçun faili, idare eden/edilen her gerçek kiÅŸi olabilir. Suçun maÄŸduru demokratik toplumu oluÅŸturan gerçek kiÅŸilerdir.
3-Tipik Eylem: Cebir ve ÅŸiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teÅŸebbüs etmektir. Tipik eylem açısından yukarıda yer verilen madde gerekçesinde yapılan açıklamalar nazara alınmalıdır. Suçun bir teÅŸebbüs suçu olduÄŸu görüldüÄŸünden neticenin gerçekleÅŸmesi aranmaz. Nihai amaca yönelen elveriÅŸli eylemlerin cebir veya tehdit kullanarak ika edilmesi gerekir.
Suç, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesinde sayılan mutlak terör suçlarındandır.
Korunan deÄŸerlerin önemi ve yasa metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliÄŸindeki güçlük/imkansızlık nedeniyle suç bir teÅŸebbüs suçu olarak düzenlenmiÅŸ hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma baÄŸlanmıştır. (TCK’nın 314. md. gibi) Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur.
Söz konusu suçun oluÅŸabilmesi için, iÅŸlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleÅŸtirmeye elveriÅŸli bulunması gerekirse de, maddede yazılı hedeflerin gerçekleÅŸmesine ihtiyaç yoktur. (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22) Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin iÅŸlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir.
C-Suçun Manevi Unsuru:
Suçun manevi unsuru kasttır. Ancak, genel kastla gerçekleÅŸtirilen nihai amaca matuf eylemlerin, hükûmeti ortadan kaldırma veya görevlerini yapmasını kısmen ya da tamamen engelleme amacıyla gerçekleÅŸtirilmesi gerekir.
IV- İştirak sorunu:
a- Genel olarak suça iÅŸtirak:
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suça iÅŸtirakte, faillik ve ÅŸeriklik ayırımı öngörülmüÅŸ, azmettirme ve yardım etme ÅŸeriklik kavramı içinde deÄŸerlendirilmiÅŸtir.
TCK"nın 37. maddesindeki; "(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleÅŸtiren kiÅŸilerden her biri, fail olarak sorumlu olur. (2) Suçun iÅŸlenmesinde bir baÅŸkasını araç olarak kullanan kiÅŸi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneÄŸi olmayanları suçun iÅŸlenmesinde araç olarak kullanan kiÅŸinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır" ÅŸeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müÅŸterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiÅŸtir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iÅŸtirak halinde gerçekleÅŸtirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesinde düzenlenen müÅŸterek faillik söz konusu olacaktır.
ÖÄŸretideki görüÅŸler de dikkate alındığında müÅŸterek faillik için iki ÅŸartın birlikte gerçekleÅŸmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç iÅŸleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun iÅŸleniÅŸi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
MüÅŸterek faillikte, birlikte suç iÅŸleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduÄŸu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun iÅŸlenmesinde yaptıkları katkının, diÄŸerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müÅŸterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müÅŸterek fail, suçun icrasına iliÅŸkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır. Fiilin baÅŸarı ile tamamlanması açısından yapılan iÅŸ bölümü doÄŸrultusunda bizzat fiili icra etmeyen diÄŸer kiÅŸinin katkısı önemli bir fonksiyon icra etmiÅŸse, bu kiÅŸi de müÅŸterek faildir.
Suçun iÅŸleniÅŸine katkıda bulunanların müÅŸterek fail sayılabilmesi için mutlaka suçun iÅŸlendiÄŸi yerde olması gerekli deÄŸildir. Olay mahallinde bulunmamakla birlikte uzaktan suçun birlikte iÅŸleniÅŸini etkileyen önemli bir katkıda bulunulması halinde müÅŸterek faillik sözkonusu olur. Uzak bir pozisyondan olay yerinde etkili bir konumda olan fail telefon ve telsiz gibi iletiÅŸim araçlarıyla koordine eden veya suçun iÅŸleniÅŸi anında telefonla talimat veren kiÅŸi de bizzat müÅŸterek faildir. (Roxin, 2 s 25, kn 200 Atfen, Koca -Üzülmez age.440 syf)
"Yardım etme" ise 5237 sayılı TCK"nın 39. maddesinde; "(1) Suçun iÅŸlenmesine yardım eden kiÅŸiye, iÅŸlenen suçun ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeÅŸ yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeÅŸ yıla kadar hapis cezası verilir. DiÄŸer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2)AÅŸağıdaki hâllerde kiÅŸi iÅŸlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç iÅŸlemeye teÅŸvik etmek veya suç iÅŸleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin iÅŸlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl iÅŸleneceÄŸi hususunda yol göstermek veya fiilin iÅŸlenmesinde kullanılan araçları saÄŸlamak.
c) Suçun iÅŸlenmesinden önce veya iÅŸlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaÅŸtırmak" ÅŸeklinde, "BaÄŸlılık kuralı"da aynı Kanunun 40. maddesinde;
"(1) Suça iÅŸtirak için kasten ve hukuka aykırı iÅŸlenmiÅŸ bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun iÅŸleniÅŸine iÅŸtirak eden her kiÅŸi, diÄŸerinin cezalandırılmasını önleyen kiÅŸisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliÄŸini taşıyan kiÅŸi fail olabilir. Bu suçların iÅŸleniÅŸine iÅŸtirak eden diÄŸer kiÅŸiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iÅŸtirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teÅŸebbüs aÅŸamasına varmış olması gerekir" biçiminde düzenlenmiÅŸtir.
Suçun icrasına iÅŸtirak etmekle birlikte, iÅŸleniÅŸine bulunduÄŸu katkının niteliÄŸi gereÄŸi kanuni tanımdaki fiili gerçekleÅŸtirmeyen diÄŸer suç ortaklarına “ÅŸerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da ÅŸeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı ÅŸekilde düzenlenmiÅŸtir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleÅŸtirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleÅŸen fiilden 5237 sayılı Kanunun 40. maddesinde düzenlenen baÄŸlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
TCK’nın 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
1- Bir suçun iÅŸlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeÅŸitli ÅŸekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
a)Suçun iÅŸlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
b)Suçun iÅŸlenmesinden önce veya iÅŸlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaÅŸtırmak olarak sayılmış,
2-Manevi yardım ise;
a) Suç iÅŸlemeye teÅŸvik etmek,
b) Suç iÅŸleme kararını kuvvetlendirmek,
c) Suçun iÅŸlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,
d) Suçun nasıl iÅŸleneceÄŸi konusunda yol göstermek ÅŸeklinde belirtilmiÅŸtir.
KiÅŸinin eyleminin, bir suça katılma aÅŸamasına ulaşıp ulaÅŸmadığı, ulaÅŸmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aÅŸamasındaki durumun deÄŸil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliÅŸ biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte deÄŸerlendirilmesi gerekir. Zira "yardım etme" yi müÅŸterek faillikten ayıran en önemli unsur, kiÅŸinin suçun iÅŸleniÅŸi sırasında fiil üzerinde ortak hakimiyetinin bulunmamasıdır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2014/1-558-480 sayılı kararı)
b-) Örgütlü suçlarda iÅŸtirak:
Örgüt kurma suçu çok failli bir suçtur. Suçun oluÅŸumu için en az üç kiÅŸinin bir araya gelmesi zorunludur.
Suça iÅŸtirakten bahsedebilmek için de birden fazla kiÅŸiye ihtiyaç vardır. Bir suçun icrasına iÅŸtirak eden suç ortaklarının, suçun iÅŸleniÅŸine bulundukları katkılar göz önünde bulundurularak sorumluluk statüleri belirlenir.
Örgüt kurma suçunun iÅŸtirakten farkı, örgütün devamlılığı ve belirlenmemiÅŸ sayıda suç iÅŸlemek amacıyla bir birleÅŸmenin söz konusu olmasıdır. Suça iÅŸtirak için kasten ve hukuka aykırı iÅŸlenmiÅŸ bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun iÅŸleniÅŸine iÅŸtirak eden her fail diÄŸerlerinin cezalandırılmasını önleyen kiÅŸisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
TCK’nın 220/5. maddesinde, “Örgüt yöneticileri, örgüt faaliyeti çerçevesinde iÅŸlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.” denilerek örgüt yöneticileri hakkında özel faillik düzenlemesi ile TCK’nın 20. maddesindeki “ceza sorumluluÄŸunun ÅŸahsiliÄŸi” ve faillik bakımından “fiil üzerinde müÅŸterek hakimiyet kurma” ilkelerine istisna getirilmiÅŸtir.
Faillik, birlikte suç iÅŸleme kararı yanında, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmayı da gerektirir. Zira örgütlü suçlarda nihai amaçta birleÅŸme nedeniyle birlikte suç iÅŸleme kararının varlığı kabul edilse dahi fiil üzerinde müÅŸterek hakimiyet kurulmadığından,gerçekleÅŸen suçlar bakımından örgüt yöneticileri dışında kalan örgüt mensuplarının, örgüt faaliyeti kapsamında iÅŸlenen her suç yönünden müÅŸterek fail olarak sorumlu tutulamayacağında tereddüt yoktur.
TCK"nın 39. maddesinde düzenlenen suça iÅŸtirak kapsamındaki yardım etme ile aynı Kanunun 220/7 maddesinde tanımlanan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek eylemleri nitelik itibariyle birbirlerinden farklıdır. Sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde iÅŸlenecek somut bir suça dair kasta dayanan ve yardım teÅŸkil eden eyleminin, hem yardım edilen suç bakımından ÅŸeriklik kapsamında hem de ÅŸartları varsa amaç suç yönünden faillik kapsamında deÄŸerlendirilmesi gerekirken somut bir olaya dayanmayan ancak örgüt faaliyeti kapsamında kullanılmak/deÄŸerlendirilmek üzere gerçekleÅŸtirilen yardımların TCK’nın 220/7 maddesinde düzenlenen suçu oluÅŸturacağı gözetilmelidir.
Örgütün yöneticisi olmayan sanık hakkında TCK 220/5 maddesinin uygulama imkanı da bulunmamaktadır.
c-Anayasayı ihlal, Hükümete karşı suç ve TBMM"ne karşı suçlar yönünden iÅŸtirak sorunu;
Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleÅŸtirmeye yönelik bir fiil iÅŸlenmesi hususunda iÅŸtirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iÅŸtirakin her ÅŸeklinin uygulanması mümkündür. (Eren Toroslu, Özel Hükümler, syf. 74 - HafızoÄŸulları Türk Ceza Kanununun 302. maddesi syf. 559 - Kangal syf. 55 - AkdoÄŸan syf. 31 - Gözübüyük, syf. 10 - Yard. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu, Devletin GüvenliÄŸine Karşı Suçlar, syf. 200)
Suça iÅŸtirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil iÅŸleme hususunda iÅŸtirak iradelerini ortaya koyan kiÅŸilerin hepsinin bu amaçla kurulmuÅŸ bir örgütün üyesi olması da gerekmez.
Yüksek Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre; (Ceza Genel Kurulu 10.12.1990 tarih, 9-301/329 sayılı Kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24.03.2011 tarih 869-187, 15.07.2009 tarih ve 2008/21722, 2009/8587, 1999/1673, 2000/345) elveriÅŸli nitelikteki belirli bir araç fiilin iÅŸleniÅŸine katkı sunmakla birlikte, sunduÄŸu katkı tek başına vahamet arz etmiyorsa ve fail, fiilin iÅŸleniÅŸi üzerinde müÅŸterek hakimiyet kurmamışsa niceliÄŸi ve niteliÄŸi itibariyle bu gibi suçlarda fer"i iÅŸtirak hükümlerinin uygulanması mümkün olmadığından, failin sorumluluÄŸunun TCK"nın 309. maddesine yardım etmek olarak deÄŸil ve fakat konumu, eylemin niteliÄŸi ve delil durumu itibariyle TCK"nın 314/2 ya da 220/6 veya 220/7 maddesi delaletiyle 314/2 veya 315 maddeleri kapsamında deÄŸerlendirilmesi gerekmektedir. Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen suça iÅŸtirakten bahsedebilmek için sadece araç fiil/suç bakımından deÄŸil, ayrıca, amaç suç bakımında da iÅŸtirak iradesinin varlığı aranmalıdır.
Bir kiÅŸinin maddede belirtilen amaçlara yönelik bir örgütün kurucusu ya da üyesi olması, tek başına TCK"nın 309. maddesindeki suça iÅŸtirak ettiÄŸi anlamına gelmez. (ÖZEK, Silahlı Çete, syf. 366-374; AKBULUT, Ülke BölücülüÄŸü, syf. 130) Bu fiiller, TCK 314"te bağımsız bir suç olarak düzenlenmiÅŸtir. Bu sıfatları haiz kiÅŸilerin TCK 309"daki suça iÅŸtirakten sorumlu tutulabilmeleri için; örgütün faaliyeti çerçevesinde iÅŸlenen ve bu amacı gerçekleÅŸtirmeye elveriÅŸli nitelikteki belirli bir araç fiil bakımından, hem iÅŸtirak iradelerini ortaya koymaları hem de maddi veya manevi nitelikte nedensel bir katkıda bulunmaları gerekmektedir. Bu kiÅŸilerin maddede sayılan amaçları gerçekleÅŸtirmek için salt bir örgütün çatısı altında bir araya gelmeleri, örgütün faaliyeti çerçevesinde iÅŸlenen araç suçlara da iÅŸtirak etmiÅŸ sayılmaları anlamına gelmeyecektir. (Yard. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu, Devletin GüvenliÄŸine Karşı Suçlar, syf. 202)
Fiilin iÅŸleneceÄŸi konusundaki bilginin iÅŸtirak bakımından önemi yoktur. 1960 darbesi sonrasında 20-21 Mayıs olayları ile ilgili yapılan yargılamalarda; Mamak 1 nolu Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 963/1 sayılı 5 Eylül 1963 tarihli kararı ile faillerin bir kısmı, ihtilal müteÅŸebbislerinin bu konudaki hareketlerini bilmesi ve hazırlık hareketlerine katılması nedeniyle sorumlu tutulmuÅŸlardır. DiÄŸer bir deyiÅŸle failin, fiilin ika edileceÄŸi konusundaki bilgisi, iÅŸtirak iradesinin mevcudiyeti, fiile iÅŸtirak ettiÄŸinin delili sayılmıştır. Bu karar temyiz edilmekle Askeri Yargıtay Dava Daireleri Kurulunun 15 Ocak 1964 tarih ve 1963/2548 E, 1964/1 sayılı kararı ile “icra hareketi ile iÅŸtirak mefhumunun birbirine karıştırıldığı” gerekçesi ile bozulmuÅŸtur. Doktirinde de aynı görüÅŸ savunulmuÅŸtur. Failin fiil hakkındaki bilgisi iÅŸtirak iradesini saÄŸlamaya yeterli deÄŸildir. Olsa olsa bildiÄŸini ihbar etmemekten doÄŸan sorumluluk veya hazırlık hareketlerine katılma nedeniyle (mülga 765 sayılı) TCK 168, 171. maddedeki (5237 sayılı TCK"nın 314, 316. maddelerindeki) suçlar tahakkuk edebilir. (Özek, a.g.e. 172 s)
V- Gönüllü Vazgeçme:
Konu ile ilgili yasal düzenlemeler ÅŸöyledir:
5237 sayılı TCK "nın
TCK madde 36/1. “Fail, suçun icrai hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabaları ile suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleÅŸmesini önlerse, teÅŸebbüsden dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluÅŸturduÄŸu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır.”
TCK madde 41/1. “İştirak halinde iÅŸlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır.”
Gönüllü vazgeçme hukuki niteliÄŸi itibariyle, suçun icrasına baÅŸlandıktan sonra ancak icra hareketleri tamamlanmadan veya neticeli suçlarda icra hareketleri tamamlanmakla birlikte netice gerçekleÅŸmeden ortaya çıkan ve failin iÅŸlemeyi kastettiÄŸi suçtan dolayı cezayı kaldıran ÅŸahsi bir sebeptir. (Koca Üzülmez – Türk Ceza Hukuku 9.b. s.484, Özgenç s.259) Bu niteliÄŸi nedeniyle, iÅŸtirak halinde iÅŸlenen suçlarda hangi fail bakımından söz konusu ise sadece onun açısından uygulanması mümkündür.
Gönüllü vazgeçme, teÅŸebbüs aÅŸamasında kalan bir fiil yönünden ve sadece gönüllü vazgeçen kiÅŸi bakımından sonuç doÄŸuran bir kurumdur. Gönüllü vazgeçenin, diÄŸer müÅŸterek faillerce suçun icrasına devam edilmemesi veya neticenin diÄŸer müÅŸterek faillerce gerçekleÅŸtirilmemesi için elinden gelen gayreti göstermiÅŸ olması gerekir. Gönüllü vazgeçmenin özgür iradeye ve piÅŸmanlığa dayalı olması, iradeyi zorlayıcı dış etken bulunmaması gerekir. BaÅŸka bir anlatımla fail suçu tamamlama imkanına sahip olmasına raÄŸmen tamamen iradi ve gönüllü olarak icra hareketlerine son vermeli suçun tamamlanmasını ya da neticenin gerçekleÅŸmesini istememeli ve bunun için elinden gelen gayreti göstermelidir.
Bu durumda gönüllü vazgeçmeden bahsedebilmek için suçun;
a-) Suçun teÅŸebbüs aÅŸamasında kalması,
b-) Vazgeçmenin iradi ve gönüllü olması,
c-) Suçun tamamlanmamasının ya da neticenin gerçekleÅŸmemesinin, sanığın iradi ve gönüllü vazgeçmesine baÄŸlı olması, dış etkenlere baÄŸlı olmaması gerekmektedir.
VI-Anayasayı ihlal, hükümete karşı suç ve TBMM"ne karşı suç yönünden tipik eylemde hukuka aykırılık ve kusurluluÄŸu etkileyen haller baÄŸlamında hukuka aykırı ve fakat baÄŸlayıcı bir emrin yerine getirilmesi sorunu:
aa-Hukuka Aykırılık;
Hukuka aykırılık genel bir ifadeyle, hukuka (hakka) karşı gelmek (Heinrich l kn 305) onunla çatışma halinde olmak demektir. Suçun unsuru olarak hukuka aykırılık ise, iÅŸlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, bütün hukuk düzeni ile çeliÅŸki ve çatışma halinde bulunması anlamına gelmektedir. (Koca, Üzülmez, A.g.e.s. 252, Prof. Dr. Fatih Selami MahmutoÄŸlu, Av. Serra Karadeniz-LLM, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler Åžerhi, syf. 450)
Hukuka aykırılık, tipe uygunluktan sonra, suçun yapısında ikinci aÅŸamayı oluÅŸturur. BaÅŸka bir anlatımla iÅŸlenen fiil ile tipik haksızlığın gerçekleÅŸtiÄŸinin tespitinden sonra yine bu fiille bir hukuka aykırılık yönünden deÄŸerlendirme yapılacaktır.
Bir davranışın tipe uygunluÄŸunun belirlenmesiyle suç teÅŸkil eden haksızlık gerçekleÅŸmiÅŸ olur. Åžayet olayda bir hukuka uygunluk nedeni yoksa, tipe uygun davranış aynı zamanda hukuka da aykırı olacak ve suç teÅŸkil edecektir.
bb-Hukuka Uygunluk Nedenleri;
Suçun hukuka aykırılığını ortadan kaldıran ve dolayısıyla fiilin suç teÅŸkil etmesini engelleyen bu nedenlere hukuka uygunluk sebepleri veya haksızlığı ortadan kaldıran sebeplere denir. (Roxin. 1 s. 14)
Klasik suç teorisine göre; Objektif olarak bir hukuka uygunluk sebebinin bulunması halinde, failin bunu bilip bilmemesi, yani iradesinin hukuka uygunluÄŸu kapsayıp kapsamaması önemsizdir. Hareketin hukuka uygun olduÄŸu kabul edilmelidir. Hukuka aykırılık neticeye göre belirlenecektir. Hukuka uygunluk sebeplerinden biri objektif olarak mevcut ise fiil hukuka uygundur.
İkinci görüÅŸe göre; Hukuka uygunluk sebebinin objektif olarak varlığı yeterli deÄŸildir. Fail, fiili hukuka uygun hale getiren durumun varlığını bilmeli ve kendisine bu surette verilen yetkinin icrası veya yüklenen yükümlülüÄŸün gerçekleÅŸtirilmesi amacıyla hareket etmelidir. (Özgenç, a.ge. s. 267 -268, Özbek, TCK İzmir ÅŸerhi s. 335, Artuk - Gökçen - Yenidünya a.ge. s. 372)5237 sayılı TCK"da yer alan hukuka uygunluk nedenleri; kanunun hükmünü yerine getirme (TCK 24.md.), meÅŸru savunma (TCK 25/1.md.), hakkın kullanılması (TCK 26/1.md.) ve ilgilinin rızası (TCK 26/2.md.)dır.
Hukuka Uygunluk Nedenlerinden Kanunun Hükmü ve Amirin Emri;
Konu ile ilgili yasal düzenlemeler ÅŸöyledir:
T.C. 1982 Anayasası
Kanunsuz emir
MADDE 137- Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teÅŸkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Askerî hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliÄŸinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Kanunun hükmü ve amirin emri
Madde 24- (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereÄŸi zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
3) Konusu suç teÅŸkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde
yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.
1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu
İştirak:
Madde 41 – 1- Askeri cürümlerde ve kabahatlerde iÅŸtirak halinde, Türk Ceza Kanununun 64 üncüden 67 nciye kadar olan maddeler hükmü tatbik olunur.
2- Hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teÅŸkil ederse bu suçun iÅŸlenmesinden emir veren mes"uldür.
3- AÅŸağıdaki hallerde maduna da faili müÅŸterek cezası verilir:
A:Kendisine verilen emrin hudutlarını aşmış ise,
B:Amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile mütaallik olduÄŸu kendisince malum ise,
Hizmetin tarifi:
Madde 12 – Bu kanunun tatbikatında (Hizmet) tabirinden maksat gerek malum ve muayyen olan ve gerek bir amir tarafından emredilen bir askeri vazifenin madun tarafından yapılması halidir.
211 sayılı Türk Silahları Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu
Madde 6 – Hizmet: Kanunlarla nizamlarda yapılması veyahut yapılmaması yazılmış olan hususlarla, amir tarafından yazı veya sözle emredilen veya yasak edilen iÅŸlerdir.
Madde 8 – Emir: Hizmete ait bir talep veya yasağın sözle, yazı ile ve sair surette ifadesidir.
Madde 9 – Amir: Makam ve memuriyet itibariyle emretmek salahiyetini haiz kimsedir. Bunun emri altındakilere maiyet denir.
Madde 10 – Üst tabiri, rütbe veya kıdem büyüklüÄŸünü gösterir.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet YönetmeliÄŸi
Madde 33 - Emirlerin, hizmete müteallik olması (Silâhlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu madde 8 ve 16) ve kanun ve nizamları ihlâl etmemesi ÅŸarttır. Ancak, Askeri Ceza Kanununun 41 inci maddesinin b fıkrası ÅŸümulüne giren haller haricinde ast, aldığı emri kanun ve nizama uygun bulmasa bile emri yapar ve ondan sonra ÅŸikâyet eder.
Amirin verdiÄŸi emir Askerî Ceza Kanununun 41 inci maddesinin b fıkrası ÅŸümulüne giren hallere müteallik ise emir ifa olunmaz ve fakat gecikmeksizin en kısa yoldan bir derece yukarı âmire malûmat verilir. Bu takdirde emrin yapılmasından doÄŸacak bütün mesuliyet ast"a aittir.
Türk Ceza Kanununun 24. maddesinin gerekçesi ise ÅŸöyledir:
"Hükumet Tasarısının "Kanun hükmü ve amirin emri" baÅŸlıklı 27. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. HiyerarÅŸi yapı içinde amirin verdiÄŸi emrin hukuka uygun olması halinde, verilen bu emrin yerine getirilmesi de hukuka uygun olacaktır. Amirin emri, hukuka aykırı olmasına raÄŸmen, bu emir emredilen açısından baÄŸlayıcı olabilir. Anayasamıza göre; kamu görevlileri, görevlerini ifa ederken amiri durumundaki kiÅŸilerden aldıkları emirleri hukuka aykırı bulmaları halinde, bu emri "yerine getiremez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir"ler. Ancak, emir hukuka aykırı olmakla beraber, amir "emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde emri yerine getiren sorumlu olmaz" (madde 137, fıkra 1). Bu durumda emri yerine getiren açısından bir hukuka uygunluk nedeni deÄŸil, bir sorumsuzluk nedeni söz konusudur. Yerine getirme zorunluluÄŸu, esasen hukuka aykırı olan emri hukuka uygun hale getirmez. Ancak, hiyerarÅŸi yapı dolayısıyla, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Bu durumda sorumluluk, emri verene aittir. Hükumet Tasarısındaki hükümde, bu durumda emri verenin de sorumluluktan kurtarılmasına yönelik bir ifadeye yer verilmiÅŸti. Yapılan deÄŸiÅŸiklikle bu yanlışlık düzeltilmiÅŸtir.
Emir, hukuka aykırı olmanın yanı sıra, ayrıca suç da teÅŸkil edebilir. Anayasamız, konusu suç teÅŸkil eden emrin yerine getirilmesine "hiçbir surette" izin vermemektedir (madde 137, fıkra 2). Bu durumda emri "yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz". Maddenin üçüncü fıkrasında yapılan deÄŸiÅŸiklikle Anayasanın söz konusu hükmüyle paralellik saÄŸlanmıştır."
TCK"nın 24. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkralarında hukuka aykırı fakat baÄŸlayıcı emrin yerine getirilmesi, kusurluluÄŸu ortadan kaldıran bir sebep olarak düzenlenmiÅŸtir. Madde gerekçesinde iÅŸaret edildiÄŸi üzere hukuka aykırı olan ve emri verenin hukuki sorumluluÄŸunu kaldırmayan bir emrin yerine getirilmesinin hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi mümkün deÄŸil ise de, devlet tarafından yerine getirilen kamu hizmetinin yürütülmesinde amirin emrini yerine getirmek durumunda kalan ast yönünden bu durumun bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmesinde zaruret bulunmaktadır.
Kural olarak hukuka aykırı emir ile muhatap olan kamu görevlisinin bu emri denetlemesi, sorgulaması, hukuka aykırı olduÄŸu kanaatinde ise amirin yazılı emri ve ısrarı olmadan yerine getirmemesi gerekir. Ancak Anayasanın 137/3. maddesinde "Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliÄŸinin korunması için kanunda gösterilen istisnaların saklı" olduÄŸu belirtilerek, yapılan iÅŸin mahiyeti, kamu düzeni ve kamu güvenliÄŸi nedeniyle bazı istisnalara yer verildiÄŸi de görülmektedir. Muadil düzenleme TCK"nın 24/4 maddesinde yer almaktadır.
Anayasanın 137/2 maddesinde konusu suç teÅŸkil eden bir emrin yerine getirilmesi halinde sadece emri yerine getirenin sorumluluktan kurtulamayacağı belirtilmiÅŸ ise de, böyle bir emri verenin sorumlu olacağı da muhakkaktır. Åžayet emrin konusu suç teÅŸkil ediyorsa, Anayasanın 137/2 ve TCK"nın 24/3 maddeleri gereÄŸince böyle bir emrin yerine getirilmesinden emri veren azmettiren, yerine getiren ise fail olarak sorumlu tutulacaktır. (Koca-Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler 9. Baskı Syf.331)
211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun ilgili hükümleri astı, üst ve amirlerine mutlak surette itaate mecbur tutmaktadır. Nitekim 211 sayılı Kanunun 14/1 maddesi, astı amirlerine, kanun ve nizamlarda gösterilen hallerde de üstlerine mutlak itaate mecbur kılmaktadır. Buna göre ast, askeri hizmete dair olduÄŸuna bakmaksızın amirinden aldığı her emre mutlak surette itaat etmek zorundadır. Astın, verilen emrin hukuka uygunluÄŸunu sorgulama ve deÄŸerlendirme yetkisi bulunmamaktadır. 211 sayılı Kanun 14/2. maddesi gereÄŸince verilen emir hukuka aykırı ise sorumluluk emri verene aittir.
Verilen emrin suç teÅŸkil etmesi durumunda ise emri veren ve yerine getirenin sorumluluÄŸu aynı Kanunun İştirak baÅŸlıklı 41/2. maddesinde düzenlenmiÅŸtir. Buna göre amirin emri suç teÅŸkil ediyorsa ve ast, amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadı ihtiva eden bir fiile müteallik olduÄŸunu biliyorsa hem emri veren hem de emri yerine getiren sonuçtan iÅŸtirak hükümlerine göre sorumlu olacaktır.
Astın cezai sorumluluÄŸu, ancak emrin hizmete müteallik olmaması, suç iÅŸlemek maksadıyla verilmesi ve bu maksadın ast tarafından bilinmesi halinde söz konusu olabilecektir. (Koca-Üzülmez age Syf.332)
Sonuç olarak; gerek Anayasanın 137/2, gerek TCK"nın 24/3 ve gerekse 211 sayılı Kanunun 41/3 maddeleri birlikte deÄŸerlendirildiÄŸinde; konusu suç teÅŸkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez, yerine getiren kimse de sorumluluktan kurtulamaz.
Ancak konusu suç teÅŸkil eden emirlerin yerine getirilmesi bakımından hata hali ile de karşılaşılabilir. Bu durumun iki ÅŸekilde karşımıza çıkması mümkündür. Nitekim emri yerine getiren verilen emir üzerine iÅŸlediÄŸi fiilin haksızlık teÅŸkil ettiÄŸinin bilincinde olmayabilir, ya da emrin yerine getirilmesinde öngörülen hukuka uygunluk sebeplerinin tüm ÅŸartlarının gerçekleÅŸtiÄŸini düÅŸünebilir. İlk halde TCK"nın 30/4 maddesinde yer alan haksızlık hatası, ikinci halde ise TCK"nın 30/1 maddesinde yer alan hukuka uygunluk nedenlerinin maddi ÅŸartlarında hata sözkonusu olacaktır.
Bu nedenle öncelikle genel hatları ile TCK"nın 30/1 maddesinde yer alan hata kurumu üzerinde durmak gerekecektir.
VII-Hata Hükümleri
Ayrıntıları Dairemizin 24.04.2017 tarih, 2015/3-2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere;
Hata (yanılma); Genel olarak kiÅŸinin tasavvuru zihinden geçirdikleri ile gerçeÄŸin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluÅŸum sürecine etki eder ve gerçeÄŸin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuÅŸ olarak doÄŸar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir ÅŸeye iliÅŸkin olabileceÄŸi gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili ÅŸey olduÄŸundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliÄŸin farklı biçimde deÄŸerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduÄŸu halde; yasak hatası bir deÄŸerlendirme hatasıdır. (Koca, Üzülmez TCK.Genel Hükümler-7.bası 239.sayfa)
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluÄŸu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır.
Suçun maddi unsurlarında (TCK.30/1), suçun nitelikli hallerinde (...30/2), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi ÅŸartlarında (...30/1-3) hata halleri kastı kaldırır. KusurluluÄŸu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi ÅŸartlarında hata (...30/3) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (...30/4) kusurluluÄŸu etkileyen hata ÅŸekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (...27/1)
Yargıtay eski uygulamalarında haksızlık yanılgısını kast kapsamında ele alarak çözüm yoluna gitmiÅŸtir. (CGK. 24.12.1996, E:1996/8-286, K: 1996/296) Doktrin ve uygulamadaki bu görüÅŸ 2003 tarihli TCK. tasarısına da aynen yansıyarak "kanunun baÄŸlayıcılığı" baÅŸlığını taşıyan 2. maddesi "ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz" ÅŸeklinde bir düzenleme ihtiva etmekteydi. Yine aynı etkiyle tasarıda "hata" baÅŸlığını taşıyan 23. maddesinde "fiili hata" ifadesi kullanılmıştır.
5237 sayılı TCK"nın 30. maddesinde düzenlenen hata kurumu ile ilgili olarak madde gerekçesinde ÅŸöyle denilmiÅŸtir; "...iÅŸlenen fiilin esasen bir haksızlık oluÅŸturduÄŸu hususunda hataya düÅŸmüÅŸ olabilir. Bu hatanın kiÅŸi açısından kaçınılmaz olması halinde, kiÅŸi gerçekleÅŸtirdiÄŸi haksızlık dolayısıyla kınanamaz. KiÅŸi sakınamayacağı bir hata nedeniyle bu bilinçten yoksunsa onu sorumlu tutmak bir evrensel hukuk prensibi olan kusursuz ceza olmaz ilkesine aykırılık oluÅŸturur. Ancak kiÅŸinin cezalandırılabilmesi için iÅŸlediÄŸi fiilin bir haksızlık teÅŸkil ettiÄŸini gerçekten bilmesi gerekmez. KiÅŸi, her ne kadar iÅŸlediÄŸi fiilin haksızlık teÅŸkil ettiÄŸini gerçekten bilmiyorsa da, bilgi düzeyi, gördüÄŸü eÄŸitim, içinde bulunduÄŸu sosyal ve kültürel çevre bakımından, bu fiilin bir haksızlık teÅŸkil ettiÄŸini kavrayabilecek durumda olabilir. Bu husustaki hatanın kaçınılabilir olduÄŸu durumlarda kiÅŸi gerçekleÅŸtirdiÄŸi fiil açısından kasten hareket etmemiÅŸtir. Ancak, düÅŸtüÄŸü bu hatanın kaçınılabilir olması nedeniyle kusurunun azalmış olabileceÄŸini kabul etmek gerekir. Bu hatanın kaçınılabilir olduÄŸunun kabul edilmesi halinde, bu kaçınılabilirliÄŸin derecesine göre kusurun da derecelendirilmesinden bahsedilebilir. Bu durumda kiÅŸinin cezasında suçun kanundaki cezasının alt sınırına kadar indirim yapılabilecektir. Bu indirim zorunlu deÄŸil, ihtiyari bir indirim olmalıdır..…"
İkinci Dünya Savaşı"ndan sonra Alman Federal Mahkemesi Büyük Ceza Kurulu"nun 18.03.1952 tarihli kararında; hata, unsur hatası ve haksızlık yanılgısı ayrıntılı olarak tartışmış olup, bu karar doktrinde tarihi dönüm noktası olarak kabul edilmiÅŸtir. (Göktürk, age.S:88)
Söz konusu kararda; "hukuka aykırılık bilinci; failin, davranışının hukuken tasvip edilmediÄŸini, yasaklandığını bilmesidir. Suçun yasal tanımında yer alan unsurlar haksızlık bilincinin konusunu oluÅŸturmaz; bunlar kast kapsamındadırlar. Failin suçun yasal tanımında yer alan unsurların somut olayda gerçekleÅŸtiÄŸini bilmemesi unsur yanılgısıdır. Unsur yanılgısında, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde deÄŸildir. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleÅŸtirilmesine yönelik deÄŸildir. Bu nedenle failin kasten hareket ettiÄŸi söylenemez. Failin yanılgısı taksire dayanıyorsa, bu suç taksirle iÅŸlenebiliyorsa sorumlu tutulabilir. Buna karşılık haksızlık yanılgısında fail somut olayda ne yaptığının bilincindedir. Fakat davranışını yasaklayan normun varlığında veya yorumunda yahut hukuken tanınmayan bir hukuka uygunluk nedeninin varlığında veya hukuki sınırında hataya düÅŸmekte, böylece davranışının meÅŸru olduÄŸu düÅŸüncesiyle hareket etmektedir. Yasak yanılgısı, fiilin hukuka aykırılığı hakkındaki yanılgıdır.
Failin ceza sorumluluÄŸuna gidilebilmesi için kusurlu olması ÅŸarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiÄŸi deÄŸersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmadığı, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkanını sahip olmasına raÄŸmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme, hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneÄŸine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluÅŸturan insanın irade özgürlüÄŸü ise, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranışla haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi ÅŸarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüÄŸü altındadır. Failin açıkça yasak olduÄŸunu bildiÄŸi davranışlardan sakınması bu yükümlülüÄŸü yerine getirdiÄŸi anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki ÅŸüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koÅŸulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail ondan beklenen vicdan muhasebesine raÄŸmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir deÄŸilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail ondan beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır. Hukuka aykırılık bilinci ne davranışın cezalandırılabilir olduÄŸunun, ne de yasak normu ihtiva eden kanun hükmünün bilinmesini gerekli kılar; davranışın teknik hukuk bakımından doÄŸru ÅŸekilde nitelendirilmiÅŸ olması da ÅŸart deÄŸildir. Bununla birlikte davranışın münhasıran ahlaka aykırı olduÄŸunun bilinmesi de kafi deÄŸildir...” ÅŸeklindeki yorum, hukuk doktrinin yanında, karar sonrası yürürlüÄŸe giren yasalara da ilham kaynağı olmuÅŸtur.
cc- Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı):
TCK"nın 30/1. maddesinde “suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara iliÅŸkin bilgisizliÄŸin kastı ortadan kaldıracağı” belirtilmiÅŸtir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluÅŸturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiÄŸinden, maddi unsurların bilinmemesi halinde kasten iÅŸlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı, içerik itibariyle somut olayda suçun maddi unsurlarına iliÅŸkin konulardaki bilgisizliÄŸi, eksik veya yanlış tasavvuru ifade etmektedir. Failin somut olaya iliÅŸkin tasavvuru gerçekle baÄŸdaÅŸmamaktadır. Buna karşılık, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlardan birisinin varlığı hakkında düÅŸülen ÅŸüphe, emin olmama hali hata deÄŸildir. Aksine olası kastın veya bilinçli taksirin varlığını gösterir. (Koca, Üzülmez age.s.241)
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teÅŸkil eden, haksızlığı tipikleÅŸtiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten iÅŸlendiÄŸinden söz edilemez. Fiilin taksirle iÅŸlenmiÅŸ ÅŸekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur. (Göktürk, Haksızlık Yanılgısının Ceza SorumluluÄŸuna Etkisi, Seçkin Yayınları, 2017 baskı)
Unsur yanılgısında kısacası, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde deÄŸildir. Somut olayın gerçekleÅŸme koÅŸullarında yanılmaktadır. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleÅŸmesine yönelik deÄŸildir. Esasen unsur yanılgısında kaçınabilirlik önemli deÄŸildir. Zira her iki halinde kastı bertaraf edici etkisi bulunmamaktadır.
Unsur yanılgısının haksızlık yanılgısından farkı ise fail suçun yasal tanımında yer alan maddi unsurların somut olayda gerçekleÅŸtiÄŸinin bilincindedir. Fail somut olayda ne yaptığını bilmekte, fakat davranışının hukuka aykırılığında yanılmaktadır. Bu nedenle haksızlık yanılgısının tipiklik üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Failin kastını ortadan kaldırmaz. Fiil kasten icra edilen haksızlık olma özelliÄŸini muhafaza eder. Dolayısıyla unsur yanılgısından farklı olarak haksızlık yanılgısı, failin kastını bertaraf ederek taksirli iÅŸlenen suçtan sorumlu tutulması sonucunu doÄŸurmaz. Fail somut olayda kasten hareket etmesine raÄŸmen fiilin bir haksızlık teÅŸkil ettiÄŸini bilmeyebilir. Bu nedenle ne kastı ne de fiili bertaraf edici deÄŸildir. Sadece kusur üzerinde etkilidir. Haksızlık yanılgısı kaçınılmaz ise failin kasta dayalı kusuru tamamen ortadan kalkar ve faile kasten iÅŸlediÄŸi suçun cezası verilmez; buna karşılık yanılgı kaçınılabilir ise fail kasten iÅŸlediÄŸi suçtan sorumludur. Ancak, yanılgının kusur üzerindeki etkisine göre cezada indirim yapılması gerekmektedir. (Göktürk, age.s:76,77)
Suçun maddi unsurları içerisine; suçun konusu, fail, maÄŸdur, fiil, netice ve nedensellik bağı girmektedir. Suçun oluÅŸması için failin bu unsurları bilerek hareket etmesi ÅŸarttır. Bilgisizlik veya yanlış tasavvur, (unsur yanılgısı) failin kastını kaldırır.
dd- Suçun nitelikli hallerinde hata:
TCK"nın 30/2. maddesine göre; "bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli halleri gerçekleÅŸtiÄŸi hususunda hataya düÅŸen kiÅŸi bu hatasından" yararlanacaktır. Suçun nitelikli hallerinden maksat, suçun temel ÅŸekline göre cezanın arttırılması veya azaltılmasını gerektiren unsurlardır. Nitelikli hallerde hata durumunda fail, suçun temel ÅŸekline iliÅŸkin unsurlarda bir yanılgıya düÅŸmüÅŸ deÄŸildir. Bu itibarla suçun temel ÅŸekli tüm unsurlarıyla gerçekleÅŸmektedir. Fail sadece nitelikli hallerin gerçekleÅŸtiÄŸi hususunda hataya düÅŸmektedir. Bu durumda nitelikli hallerin faile yüklenmesi mümkün olmadığından suçun temel ÅŸeklinden dolayı cezalandırılacaktır.
ee-Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata:
Hukuka uygunluk hallerinin maddi ÅŸartlarında hatanın, kast kapsamında mı, yoksa kusur kapsamında mı deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi doktrinde tartışmalı olup bu konuda birçok teori ortaya atılmış ise de, ceza kanunumuzdaki düzenleme katı kusur teorisine göre çözümlenmesi gerekmektedir.
TCK"nın 30/3. maddesinde; "ceza sorumluluÄŸunu kaldıran veya azaltan nedenlere iliÅŸkin koÅŸulların gerçekleÅŸtiÄŸi hususunda kaçınılmaz bir hataya düÅŸen kiÅŸi bu hatasından yararlanır." denilerek, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluÄŸu etkileyen haller birlikte düzenlenmiÅŸtir. Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi ÅŸartlarındaki hatayı bu kapsamda deÄŸerlendirmek gerekecektir. Madde metinde hatanın kaçınılmaz olması ÅŸartı aranmıştır.
Kaçınılmazlık, failin hataya düÅŸmesindeki kiÅŸisel kusurun deÄŸerlendirilmesi ile ilgilidir. Failin, yaşı, mesleÄŸi, bilgisi, görgüsü, somut olaydaki durumu dikkate alınarak hatanın kaçınılmaz olup olmadığı bu deÄŸerlendirmede göz önünde bulundurulacaktır.
ff-Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması:
TCK"nın 27/1 maddesinde; kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1), meÅŸru savunma (m.25/1), hakkın kullanılması (m.26/1) ve ilgilinin rızası (m.26/2) gibi hukuka uygunluk nedenlerinde, sınırın kast olmaksızın aşılması halinde sorumluluk statüsü belirlenmiÅŸtir. Kasten, sınırın aşılması halinde ceza sorumluluÄŸu deÄŸiÅŸmeyecektir. Ancak sınırın aşılmasındaki yanılgı failin taksirinden ileri geliyorsa ve eylemin taksirle iÅŸlenmesi suç olarak cezalandırılabiliyorsa, taksirden dolayı sorumlu olacaktır. Buradaki yanılgı sadece kastı ortadan kaldıracaktır.
Astın konusu suç oluÅŸturan emri haksızlık oluÅŸturduÄŸu konusunda kaçınılmaz bir hataya düÅŸerek bu emri yerine getirmesi somut olay çerçevesinde, astın bilgi düzeyi, olayın özellikleri, tecrübe, rütbe ve konumu gibi olgular nazara alınarak TCK"nın 30/4 maddesi baÄŸlamında deÄŸerlendirilmelidir.
Keza astın emrin askeri hizmet alanında verildiÄŸi, amirin yetkili olduÄŸu ve zorunluluk teÅŸkil ettiÄŸi hususlarında yanılgıya düÅŸerek, konusu suç teÅŸkil eden emri yerine getirmesi halinde yapılan deÄŸerlendirme neticesinde TCK"nın 30/1 maddesi gereÄŸince kasten hareket etmediÄŸi neticesine varılabilir. (Prof. Dr. F. S. MahmutoÄŸlu-Av. S. Karadeniz TCK"nun Genel Hükümler Åžerhi Syf.480-482)
VIII- Geçitli Suç
5237 sayılı Kanunun 314. maddesinde tanımlanan suç, devletin güvenliÄŸine, toprak bütünlüÄŸüne, anayasal düzene ve bu düzenin iÅŸleyiÅŸine karşı suçları iÅŸlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucuları, yöneticileri ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma baÄŸlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç iÅŸlendiÄŸinde, fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç ve araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan cezalandırılmayacaktır.
IX-Somut olay:
OluÅŸ ve dosya kapsamına göre; 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PDY mensup bir kısım askerler tarafından gerçekleÅŸtirilen darbe teÅŸebbüsü sırasında, 66. Mekanize piyade tugayında astsubay çavuÅŸ olarak görevli olan sanık ...’ın, yapılan iÅŸ bölümü doÄŸrultusunda İstanbul ValiliÄŸini iÅŸgal etmek amacı ile, tugayda er olarak askerlik görevini ifa eden kiÅŸiler arasından ve rastgele seçtiÄŸi 23 kiÅŸiye, garajlar bölgesinde mühimmat dağıtıp yanlarına uçaksavar mühimmatı almaları talimatını verdiÄŸi, erlerin “Nereye gidiyoruz komutanım?” ÅŸeklindeki sorularına “valiliÄŸe saldırı olduÄŸunu, destek amaçlı gittiklerini, orada devriye atacaklarını, bu iÅŸin sabaha kadar sürebileceÄŸini” söyleyip hazır durumda bekleyen 2 adet zırhlı personel taşıyıcılara sanıkların binmesini saÄŸladığı, sanık ...’un da sanık ...’nın sevk ve idaresindeki GZPT’ye bindiÄŸi, zırhlı araçların BaÅŸtabya Kışlası nizamiyesinden çıkıp sanık ...’ın yönlendirmesi ile Haliç Köprüsüne kadar geldiÄŸi, burada belirlenemeyen bir saatte polis kontrol noktasında durduruldukları, sanık ...’un araçtan inip kontrol noktasında bulunan polislerle görüÅŸmesinin ardından araçların yeniden hareket ettiÄŸi, Haliç Köprüsü üzerinde ikinci polis kontrol noktasında bir kez daha durduruldukları, sanık ...’un görevli polislerle görüÅŸmek üzere tekrar araçtan indiÄŸi, baÅŸkomiser...’in “sizin bu yaptığınız hukuka aykırı eylem kesinlikle buna müsaade etmeyeceÄŸiz” demesi üzerine sanık ...’un da “ ben emri yerine getiriyorum sıkı yönetim ilan edildi” ÅŸeklinde karşılık verdiÄŸi, bu sırada halkın zırhlı araçlar etrafında toplanması üzerine sanık ...’un yeniden araca bindiÄŸi, araç içerisinde bulunan erlerin “Komutanım ne oluyor neden hareket etmiyoruz?” diye sormaları üzerine sanığın “Onlar da emir almış, biz de emir aldık” ÅŸeklinde cevap verdiÄŸi, bir süre sonra halkın tepkisi artınca erlerin bu kez “Komutanım halk neden tepki gösteriyor?” sorusuna karşılık sanık ...’un “Onlar eylemci, birazdan dağılacaklar” ÅŸeklinde karşılık verdiÄŸi, sanıkların her iki zırhlı aracın da kapılarını kilitleyerek araç içerisinde beklemeye baÅŸladıkları, olay yerinde toplanan halk topluluÄŸunun askerlerin araçtan çıkmasını ve hareket etmesini engelledikleri, bir süre sonra yolun bir kısmının görevli memurlar tarafından trafiÄŸe açıldığı, ancak üzerine ...’ın da içerisinde bulunduÄŸu aracın hareket etmemesi için ön taraf ve sol kısmının polisler tarafından kapatıldığı, kısa bir süre sonra sanık ...’un emir ve talimatı doÄŸrultusunda er ... yönetimindeki zırhlı aracın hareket ettiÄŸi olay yerinde bulunan 2 adet polis aracına çarparak maddi hasar verdikten sonra yeniden durdurulduÄŸu ve her iki araçta bulunan askerlerin yakalandığı olayda;
GEREĞİ GÖRÜÅžÜLÜP DÜÅžÜNÜLDÜ:
I- Katılan ... vekilinin temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Sanıklara yüklenen suçların niteliÄŸi itibariyle suçtan doÄŸrudan doÄŸruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan Maliye Hazinesinin davaya katılmasına iliÅŸkin verilen karar hukuki deÄŸerden yoksun olup, hükmü temyiz yetkisi vermeyeceÄŸinden, katılan vekilinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,
II- Sanık ... hakkında anayasayı ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın üyesi bulunduÄŸu silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüÄŸü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine baÅŸka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teÅŸebbüs amacına yönelik olarak vahamet arz eden eylemleri gerçekleÅŸtirdiÄŸi, sanığın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun iÅŸlenmesi doÄŸrultusundaki örgütsel baÄŸlılık ve ülke genelindeki organik bütünlüÄŸe göre amacı gerçekleÅŸtirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduÄŸu belirlenip, kovuÅŸturma sonuçlarına uygun ÅŸekilde vasfı tayin edilmiÅŸ, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiÅŸ, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiÅŸ olduÄŸundan; sanık müdafii, katılan ... vekili ve katılan TBMM vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, CMK’nın 302/1. maddesi gereÄŸince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,
III- Sanık ... hakkında hükümete karşı suç, yasama organına karşı suç ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından karar verilmesine yer olmadığına dair karar ile sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleme suçlarından hükmedilen beraat kararlarına yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Dosya kapsamı ve aksi ispat edilemeyen savunmaya uygun kabule göre; 66. Zırhlı Tugayda er olarak mecburi askerlik hizmetini yapan sanıkları, aynı birlikte görevli askeri darbe teÅŸebbüsü suçundan haberdar olan ve bu suça iÅŸtirak eden astsubay rütbesindeki sanık ..."ın, İstanbul ValiliÄŸine yönelik gerçekleÅŸen sözde terör saldırısına müdahale bahanesiyle aldattığı, birlikten rastgele seçilmiÅŸ askerleri silahlı ÅŸekilde zırhlı araçlara bindirerek, valiliÄŸe doÄŸru hareket ettikleri, birinci polis kontrol noktasını sorunsuz geçen araçların Haliçöprüsündeki ikinci kontrol noktasında durduruldukları, polis uyarısı ve çevrede toplanan halkın tepkisi sonucu, askeri darbeye teÅŸebbüs suçunun unsurlarının gerçekleÅŸtiÄŸinin bilinebilmesine imkan saÄŸlayan objektif koÅŸulların oluÅŸtuÄŸu somut olayda; zırhlı tugaydan hareket anından itibaren suçun icrai hareketlerinin gerçekleÅŸtirilmesine baÅŸlanıldığında kuÅŸku bulunmamaktadır. Ancak, dış dünyada gerçekleÅŸen bu olaya iliÅŸkin sanıkların tasavvuru, yani zihinden geçirdikleri ile gerçeÄŸin birbirine uymadığı, bu konuda bir algılama hatasına düÅŸtükleri ve haksızlık bilinçlerinin bulunmadığından, gerçekleÅŸen unsur yanılgısı nedeniyle kasten hareket etmiÅŸ sayılmayacaklarına yönelik mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik yoktur. Darbeye teÅŸebbüs edildiÄŸi anlaşıldıktan sonra, araç komutanı olan sanık ..."ın emrinin, konusunun suç oluÅŸturacağı ve hizmet gereÄŸi olmadığının, eÄŸitim durumu, bilgi düzeyi, yaşı, tecrübesi, rütbe gibi olgular yanında, olay anında yaÅŸadığı korku ve panik sebebiyle denetleme olanağı bulunmayan ve er statüsünde görev yapan sanık ..."nın TCK"nın 30/1 maddesi kapsamında bir hataya düÅŸtüÄŸünün ve kasten hareket etmediÄŸine dair kabulün usul ve kanuna uygun olduÄŸundan tebliÄŸnamedeki bozma isteyen düÅŸünceye iÅŸtirak edilmemiÅŸtir.
Katılan ... vekili ve katılan TBMM vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediÄŸinden CMK’nın 302/1. maddesi gereÄŸince temyiz davasının esastan reddine, ancak;
1- TCK’nın 309. maddesi ile cezalandırılmasına karar verilen sanık ... hakkında hükümete karşı suç, yasama organına karşı suç ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı ÅŸekilde karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,
2- TCK’nın 30/1. maddesi kapsamında hataya düÅŸtükleri kabul edilmesine raÄŸmen sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükumete karşı suç ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç iÅŸleme suçlarından ceza verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken beraatlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılan ... vekili ve katılan TBMM vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüÅŸ olduÄŸundan hükmün bu nedenle BOZULMASINA, ancak bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediÄŸinden CMK"nın 303/1 maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduÄŸundan, hüküm bölümündeki B bendinin 1 ve 2. fıkralarında yer alan “karar verilmesine yer olmadığına” ibareleri ile 3. Fıkrasında yer alan “beraatlerine” kelimesinin çıkartılarak yerlerine “ceza verilmesine yer olmadığına” ifadesinin yazılması suretiyle diÄŸer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 31.10.2018 tarihinde oybirliÄŸiyle karar verildi.
